Kültürve Turizm Bakanı Ömer Çelik'le Çin'in başkenti Pekin'deyiz... Burada da Türkiye adına güzel gelişmeler var ama Diyarbakır'daki Newroz'dan gelen haber daha büyük heyecan yarattı.
Silahların sınır dışına çekilme çağrısına ilişkin gelen haberi sıcağı sıcağına Turizm ve Kültür Bakanı Ömer Çelik'le konuştuk. Çelik, biraz gerilere giderek tarihi bir perspektif içinde Türkiye'nin yaşadığı travmaları anlattı ve sözü "ilk ve tarihi" diye nitelediği "çözüm süreci"ne getirerek şunları söyledi:
"Şimdi ilk defa bu süreçle devlet ön aldı. Herhangi bir meseleyi çözme konusunda öncülük etti. Bu bizim tarihimizde bir ilktir. Hatta 1774 Küçük Kaynarca antlaşmasından bu yana... İthal enstrüman kullanmadan yerli bir bakış açısıyla yürütülen bir süreçtir. Devlet burada ön almıştır. Şu mesele çok önemlidir. Bu bir devlet politikasıdır. İlk defa hafızalarımızdan silinmiş şekilde devlet korku ve kaygıyla hareket etmedi. Devlet vatandaşına güvenerek hareket etti. Öcalan şunu dedi bunu dedi. BDP veya MHP şöyle yorumladı. Bence bunlara tek tek mikroskopla bakmaya gerek yok. Toplu olarak teleskopla bakmak lazım. Milletin iradesi bize neyi işaret ediyor. Buna bakmak lazım. Burada büyük bir kriz yönetiliyor. İşin risk kısmı küçültülerek büyük kısmına bakmak gerekiyor. Büyük kısmı şudur. Bölgede 300 yıllık dengeler değişiyor. Bölge değişirken yeniden bizim medeniyet havzamız doğal mecrasına kavuşuyor. Daha büyük entegrasyonlar ortaya çıkıyor."
'Teleskopla bakalım'
- Peki, Öcalan'ın çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakan Çelik, bununla ilgili de ilginç tespitler yaptı: "Dün Öcalan bir çağrı yaptı. Silahlı unsurlar ülke toprakları dışına çıksın diye... Orada birtakım modellemeler var. Bunların içinde objektif olarak doğru diyebileceğimiz şeyler var, yanlış diyebileceklerimiz de var. Bence tek tek bunları tartışıp meseleyi buraya indirgememek lazım. Maalesef meseleyi siyasal Türkçüler ve Kürtçüler Öcalan ve PKK meselesine indirgediler. Bu indirgemeci tavır esas meseleyi gözden kaçırıyor. Esas olan şudur: Biz sonuca odaklanalım. Türkiye'nin üzerinde hem kendisiyle hem de bölgeyle ilgili birkaç ağır yük var. Bunlardan biri de Kürt meselesiyle birlikte ortaya çıkmış istikrarsızlıktır. Çünkü birkaç devleti ilgilendiriyor. Dolayısıyla Türkiye, tüm bölgenin yükünü alabilecek tabii Kürtlerin meşru hak ve taleplerini de ötelemeyen, onlara tam tersine demokratik bir sistem içinde ve kuvvetli şekilde konumlandıran bir süreç üretiyor. Bu uğurda halkta ortaya çıkan irade de herkesi kapsıyor. Sonuca odaklanmak lazım. O da Türkiye'nin üzerinden terör yükünün kalkmasıdır.
- Kadrolu kötümser ve iyimser olmamak lazım. Halkın meydana çıkması, destek vermesi milat değil mi?
"Şimdi bu konularda kesin konuşmamak lazım. Ama şu milattır; Türkiye bu süreci yürütürken ilk defa süreci sabote edecek provokasyonlara rağmen yolundan dönmemiş, iradesini sürdürmüştür. Çünkü öyle bir bölgede yaşıyoruz ki ne olacağını bilemeyiz. Kadrolu kötümserlik kadar kadrolu iyimserlik de bizi yanlış yere götürür. Burada gerçekçi olmak durumundayız. Tüm bu sürecin başlangıç aşamasının da başlangıcındayız. Önümüzde zor ve meşakkatli bir yol var. Tabii şu da önemlidir ve doğrudur. Silahların bırakılması konusundaki çağrı ve Nevruz'un silahları bırakma mesajına dönüşmesi önemli bir dönemeçtir. Ama bu çağrı garanti altındadır, artık elde var bir konusunda da iyimser olmamak lazım."
Son söz: Temkinli yaklaşımlar elbette gerekli ve önemli. Ama şu da bir gerçek ki artık bir dönem kapanıyor.