Gözlerin İmralı'ya çevrildiği bir günde Diyarbakır'dayız. Barış sürecinin nasıl seyredeceğinin merakla beklendiği gün biz de, bu konuyla yakından ilgili Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın düzenlediği "Toplumsal Uzlaşı ve Medya" konulu toplantıya katılıyoruz.
İçinden geçtiğimiz süreç açısından medyanın toplumsal uzlaşmaya nasıl baktığı ve kullandığı dili önemli. Bu açıdan toplantının zamanlaması yerinde...
Somut bir sonuç elde edilmese de Türkiye'nin önde gelen gazete, televizyon ve internet sitesinden etkin isimlerin Diyarbakır'da bir araya gelip, daha barışçıl bir dil ihtiyacını vurgulamaları medyanın da değişime ayak uyduracağının işareti.
Ancak henüz bu değişimin başındayız.
Diyarbakır Çalıştayı bu dilin değiştirilmesi gerektiğini söyleyen önemli bir adım.
Açılış konuşmasını yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir şöyle diyor:
"Adalet ve eşitlik temelli barışın kaybedeni olmaz. Barış için uzlaşı ve birbirimizi dinleme kültürünü yerleştirmemiz gerekiyor. Medyanın barış dili bu açıdan çok önemli."
Peki, medya bu tür süreçlerde çok mu etkili?
Toplantıya katılanlar ağırlıkla etkili olduğu fikrinde. Hatta Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil medyanın toplumun vicdanı olması gerektiğini dile getirerek şöyle diyor:
"Medya toplumun gözü, dili ve vicdanı olmalı. Bu nedenle medya çok ciddi bir sorumluluk içinde..."
Medyanın sorumluluğu elbette tartışılmaz. Ancak şu gerçeğin de bilinmesi gerekiyor; Bizdeki medya çeşitlenmesine rağmen hâlâ ağırlıkla vesayetçi sistemin düşünce kalıplarıyla toplumsal olaylara bakıyor. Kendi toplumunu tanımıyor, değişimi görmüyor ve ne yazık ki toplumun gerisinde kalıyor.
Bu yüzden de hâlâ değişime direnen en güçlü odak medyanın içinde. "Apoletli medya"nın varlığı sürüyor.
Bunun değişmesinin tek yolu ise sivil siyasetin güçlenmesi ve demokratikleşmenin sürmesi... Sivilleşen bir Türkiye'de editöryal özgürlük de olur, barış dili de yaratılır.