Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama şu günlerde açıklanan bir rapor, umut yaratan İmralı görüşmeleri kadar hayati derecede önemli ve hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Eminim o konuda atılacak adım Türkiye'nin prangası haline gelen terör meselesinin çözümünü de kolaylaştıracak.
Hatırlayın, 19 Aralık 2009'da Ankara Çukurambar'da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın evi çevresinde bir albay ile bir binbaşı gözaltına alınmış, Arınç'ın ev adresi ve krokisi olan bir kağıdı da yutmak istedikleri öne sürülmüştü.
Bir anda gündeme bomba gibi düşen bu olaydan sonra Türkiye tarihinde ilk kez eski adı Özel Harp Dairesi olan Özel Kuvvetler Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'na hâkim girmiş ve 26 gün süren bir inceleme yapmıştı.
Sonra ne olduğunu Arınç bile bilmediği için şöyle diyordu:
"Savcılık, 19 Aralık 2009'daki olay sonrası soruşturma açtı. Ancak üç yıldır ne dava açıldı ne de takipsizlik kararı verildi. Ben de sonucu merakla bekliyorum."
Olayla ilgili gözaltına alınanlar oldu ama kimse tutuklanmadı. Bunun üzerine "Ordu yıpratılıyor" diyerek kampanyalar bile açıldı.
O sıralarda Ankara'da bir de bomba yüklü bir kamyon yakalanmıştı. O da unutuldu.
Şimdi MİT'in, o olayla ilgili Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'na bir rapor gönderdiği ortaya çıktı.
Rapor, Arınç suikastının sıradan bir olay olmadığına ve son 60 yıllık karanlık tarihimizin nasıl planlandığına ışık tutuyor.
Raporda, 2007 yılı öncesinde, Özel Harp Dairesi Muhabere Arama Kurtarma (MAK) yapılanması ve bu kapsamda yapılan planlar anlatılıyor.
Okudukça insanı dehşete düşüren ve "Biz bu filmi görmüştük" dedirten planlar...
Neler yok ki içinde... AK Parti hükümetini devirmek ve darbeye zemin hazırlamak için Atatürkçü kimliğiyle bilinen Türkan Saylan, Tuncay Özkan gibi isimlerden Bülent Arınç'a ve adı yazılmayan bir CHP milletvekilinin öldürülmesine kadar bir dizi suikast planı.
Hatta MİT raporuna giren Hrant Dink ve Trabzon'daki Santora cinayeti, Malatya'daki Zirve katliamı da o planın bir parçası...
Kirli yöntemleri de çok tanıdık: "Bir sağdan bir soldan"
Biraz geçmişe gidelim... 1978'de Bülent Ecevit'e, sağdan ve soldan öldürülen onca aydın ve siyasetçiye, 1988'de Turgut Özal'a, 90'larda Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu gibi Atatürkçü aydınlara, Kürt siyasetçi ve işadamlarına yönelen suikastlar gibi...
70'lerden 90'lara uzanan Kahramanmaraş, Çorum ve en son Sivas Madımak vahşeti de eminim böylesine kirli bir aklın ürünü...
Her şey bir yana, bu ülkede başbakanlık yapan rahmetli Bülent Ecevit ve Turgut Özal'a yapılan suikastların arkasından da çok net biçimde o adres çıkmıştı.
Siyaset, hukuk ve toplum olarak öyle bir ruh hali içine sokulduk ki, bu ülkeyi kaosa sürükleyenler her defasında aynı şeyi yapmalarına rağmen açığa çıkmadı.
Onlar pervasızlığa, biz de suç ortağı olmaya devam ediyoruz.
Peki, nereye kadar?
Son 60 yıldır varlığını bildiğimiz ve tartıştığımız halde kimse Özel Harp Dairesi'nin üzerine gidemedi.
TSK da bir kurumunun böyle töhmet altında kalmasından rahatsız olup gereğini yapmadı.
Şimdi elimizde devletin en önemli kurumu MİT'in gönderdiği bir rapor var. Bu tarihi bir fırsat... Bu rapor doğruysa -bilgilerimizi doğruluyor- İmralı süreci kadar önemli ikinci bir sürecin eşiğindeyiz.
İç temizliğini yapan bir Türkiye, sorunlarını çok daha kolay çözer.