CHP'nin bir de parti iç yüzü var. Parti içinde eski siyasilerin ve "rotası belirsiz" yeni siyasi aktörlerin devre dışı bırakılması "yeni" CHP'ye kendini "düşünme" ve anlama fırsatı verdi.
Dışarıdan bakıldığında birbiriyle asgari müştereklerde buluşmayan ve birbirine "öfkeyle" bakan gruplar ve kişiler var ama aynı zamanda bu grupları da parti içinde tutarak "yeni bir siyaset" tarzı deneyen bir CHP de var.
Hedef ise hayli iddialı: Türkiye'nin kronikleşen sorunlarına dokunarak, CHP'nin toplumsal tabanını dönüştürmek.
CHP'nin son Kürt çıkışında, sıkışan devlet aklı, bölgesel sürprizlerin dayatması kadar iç siyaset arayışının da etkisi büyük. Çünkü CHP artık toplumda karşılığı olmayan siyasetle ayakta kalamazdı. Parti içindeki eski siyasi aktörlerin sessizliğinin nedeni de bu.
Bir süredir derin sancı yaşayan CHP'de neler olup bittiğini Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Zeki Gündüz'le konuştum.
CHP'deki köklü siyaset değişikliği konusunda ilginç bir tahlil yapıyor:
"1950'de çok partili sisteme geçildikten sonra CHP ve toplumsal tabanı rejimin hâlâ kendisine ait olduğu gibi yanlış bir algıya sahipti. Bunun böyle olmadığını, toplumun her kesimine ve her sorununa çözüm üretmekten ve toplumla buluşmaktan başka çaresi olmadığını ancak 2010'daki 12 Eylül referandumundan sonra fark etti."
Peki, bu da geçmişteki değişim adımları gibi konjonktürel miydi? Cevabı çok açık oluyor: "Hayır konjonktürel değil. Gerçek anlamda bir demokratikleşme derdindeyiz. Önümüzdeki soru şu: Toplumsal tabanımızı yüzde 40'ların üzerine çıkarıp iktidar mücadelesini tüm dinamizmiyle harekete geçiren bir parti olacak mıyız, olamayacak mıyız? Bunun hem toplumsal tabanımızda hem de örgütlerimizde algılanmaya başladığı bir dönem yaşıyoruz."
Dünyanın 1970'lerde büyük bir değişim sürecine girdiğini ama CHP'nin bu treni kaçırdığını söyleyen Gündüz, şimdi CHP'nin küresel dünyayı yakalamaya çalıştığını söylüyor. Bu noktada CHP'nin toplumsal tabanını değişime uğratıp uğratamayacağı merak ediliyor.
Gündüz taban konusunda kötümser olmadığını belirtiyor: "CHP ve tabanı, rejimi hep kendi rejimi gibi gördüğü için 12 Eylül rejimine de demokrat bir sistem gözüyle bakıp, 'yolumuza devam edebiliriz' diye düşündü. Bunu 2010'dan sonra AKP kullanmaya başlayınca bu sistemin Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamadığını gördü. Bunun değiştirilmesi ve daha çağdaş bir sistem kurulması için toplumsal tabanımızın ciddi uyanış içinde olduğunu düşünüyorum."