Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in darbelerle ilgili söylediklerini okuyunca şaşırmadım.
Vicdanının sesini dinleyip yaşadıklarını olduğu gibi anlatmasını umut etmiştim ama o klasik "siyasetçi" aklını kullanıp bildiğini okudu. Özellikle de 28 Şubat konusunda söyledikleri kimseyi inandırmadı. Mesela "Yapılanlar yasaldı" sözü ve MGK kararlarında imzaların olması açıklaması. Bu mudur 28 Şubat? Kâğıt üstünde bunlar doğru ama o imzaların nasıl atıldığını herkes biliyor.
Peki, DYP'nin içi oyulup 46 milletvekili nasıl istifa ettirildi? Önce Yalım Erez'e, sonra da Mesut Yılmaz'a hükümet kurma yetkisini kim, neden verdi? Bu noktada Demirel ve savunucularının sığındığı klasik bir argüman var: "Böyle yapılmasaydı post değil açık darbe olurdu?"
Kenan Evren'in anılarını okuyanlar bilir, Evren, 12 Eylül darbesinden sonra darbecilerin, uzun süre "Acaba siyasiler ve halk darbeye karşı çıkar mı?" korkusu yaşadıklarını yazar. Bir süre kimseden ses çıkmadığını görünce de en ceberut tavırla yollarına devam ederler.
Durum buyken, 28 Şubat sürecinde bırakın medyayı, yargı kurumlarını, başta Cumhurbaşkanı Demirel, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Mesut Yılmaz gibi birkaç siyasetçi "sivil siyasete" destek olsaydı askerler bu kadar cüretkâr ve pervasız olamazdı.
Siyaset, 12 Eylül darbesinde bile 28 Şubat sürecindeki kadar rezil hale düşürülmedi, ayaklar altına alınmadı. Bunda askerlerden, rahmetli Erbakan ve Çiller'den daha çok o zamanki Cumhurbaşkanı Demirel'in, Baykal ve Yılmaz'ın günahı var.
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle ilgili daha gerçekçi yaklaşan Demirel'in 28 Şubat'a sahip çıkması ve tavrını "doğru ve yasal" olarak nitelemesi onun geçmiş darbelere neden karşı çıkmayacağının da göstergesi.
Darbeleri bir filin zücaciye dükkânına girişi olarak yorumlaması da bu nedenle havada kalıyor. Hem bunu söyleyeceksiniz hem de 28 Şubat post modern darbenin dükkâna girmesine destek vereceksiniz!
Bu toplumun, o eski siyasileri neden tasfiye ettiği şimdi daha iyi anlaşılıyor.