Darbe yargılamaları sürerken Meclis'in Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu kurması demokratikleşmede geldiğimiz noktayı gösteriyor.
Bu girişimin en önemli adımı da 9. Cumhurbaşkanı Demirel'e yapılan çağrı...
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş'ın, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in tanıklığına başvurulacağını açıklaması bir dönüm noktası olabilir.
Düşünsenize 1962'de DP'nin devamı olarak kurulan Adalet Partisi'yle siyasete adım atan Demirel, tam 50 yıldır siyasetin içinde. "Barajlar Kralı", "Morrison Süleyman", "Çoban Sülü" ve "Bir Bilen"e uzanan uzun bir siyasi yaşam.
O yaşama 7 farklı hükümette 12 yıl başbakanlık bir de Cumhurbaşkanlığı sığdırmış bir siyaset adamı. 1960 darbesinden sonraki darbelerin, muhtıraların, müdahalelerin ya muhatabı olup "şapkasını alıp gitmiş" ya da 28 Şubat post modern darbede olduğu gibi darbeyi desteklemiş.
Bu yüzden son 50 yılın ön önemli siyasi tanığıdır 9.Cumhurbaşkanı Demirel. Bir anlamda darbelerin de siyasi kırılmaların da "karakutusu."
60'ların sonunda yükselen siyasal ve toplumsal gelişmelerin neden muhtırayla önünün kesildiğini de, 1970-80 arasında yaşanan hükümet krizlerinin de hatta 12 Eylül darbesine giden sürecin önünün nasıl açıldığını da en iyi o bilir.
Son günlerde sol içinde başlayan "1 Mayıs 1977 katliamında kimin, kim adına nasıl bir rol oynadığı" sorusunun yanıtı da eminim o karakutuda saklı.
Çünkü 1 Haziran 1977 günü Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun'u 200, bir iddiaya göre de 800 subayla birlikte emekliye başbakan olarak o sevk etti. Bilinen gerekçe Ersun'un 1 Mayıs katliamını bahane ederek darbe yapacağı iddiasıydı. Bunu dönemin başbakanı Demirel'den daha iyi kim bilebilir?
Demirel'in 1991 sonrası rolü de Türkiye'nin demokratikleşme çabası açısından manidardı. Türkiye'yi dünyayla buluşturan rahmetli Turgut Özal'ı cumhurbaşkanlığı koltuğunda bir kez bile ziyaret etmediği gibi rahat yüzü de vermedi.
Dahası Özal'la başlayan değişim sürecinin önce 1993 gizli darbesiyle sonra da 28 Şubat postmodern darbesiyle kesintiye uğramasına göz yumdu, destek verdi.
O darbenin ne kadar içinde olduğunu bakın Merve Kavakçı nasıl anlatıyor: "O günlerde askeriyeden dönemin Cumhurbaşkanı Demirel aracılığıyla bizim parti yönetimine bir uyarı yollanmış. Asker, 'Eğer Meclis'e girer, yemin ederse müdahale ederiz' diye Cumhurbaşkanını uyarmış."
Toplumun hafızasında böyle yer alan bir dönemi sizden dinlemek gerekmez mi Sayın Demirel? Bu yüzden sizin Türkiye toplumuna bir vicdan borcunuz var.
Vicdanınızın sesini dinleyerek ömrünüzün son deminde tıpkı 1965'te bu ülkenin kalkınmasına verdiğiniz katkı gibi şimdi de bu ülkeyi demokrasiyle buluşturmayanların gerçek yüzünü açığa çıkartmaya katkı verebilirsiniz. Böylece tarihe, "her müdahalede şapkasını alıp giden siyasetçi" olarak geçmekten de kurtulursunuz.
Bunu şimdi değiştirebilir, darbelerle yüzleşmede bu toplumun işini kolaylaştırabilirsiniz... "Yollar yürümekle aşınmaz" sözünün sahibi olarak milli iradeyi temsil eden Meclis'in çağrısına uyup "tarihe tanıklık" etmeniz o meclisi de yüceltecektir.
Umarım aksini yapıp siyasi hanenize bir de Veli Küçük'leşmeyi eklemezsiniz.