Siyasette o kadar sert bir mücadele yaşanıyor ki hayatın başka alanlarına dönüp bakma fırsatı bulmak hayli zor.
Arada bir de olsa bu sert ve sıkıcı siyasi konulardan uzaklaşıp, eğitime, sağlığa, tarıma ve şehirlerimize vakit ayırmakta yarar var.
İstanbul bu açıdan çok cazip bir şehir... Bugünlerde de hayli revaçta. Üçüncü Köprü meselesi, Taksim Meydanı'nın düzenlenmesi, Haydarpaşa Garı'nın işlevi ve çevresine neler yapılacağı meselesi hep tartışılıyor.
Tabii bir de seçim vaadi Kanal İstanbul ve iki yeni şehir projesi var...
Sadece bunlar bile İstanbul'u konuşmak için yeterli. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Taksim Meydanı'nı yeniden düzenliyor. Geç kalınmış olsa da siyasal ve sosyal açıdan önemli bu meydan, "Yeni İstanbul"u anlatan bir meydana dönüştürülmeli... Paris'te, Londra'da ya da Roma'daki gibi bir meydan geleneğimiz ya da meydanları kullanma alışkanlığımız olmasa da 1870'ten beri apartman yaşamını öğrendiğimiz gibi bunu da öğreneceğiz.
Şehirlerimizin nefes alması için meydan ve yeşil alanlara ihtiyacı var. Taksim Meydanı'na el atılmışken, Atatürk Kültür Merkezi için de artık bir karar verilmeli. Eminim İstanbul'da bir referandum yapılsa bugünkü binanın yıkılıp, yerine modern bir kültür merkezi veya bir opera binası yapılmasına büyük destek çıkar.
Bu gerçeğe rağmen AKM ve Taksim Meydanı ile ilgili bazı insanların klasik kaygısı hiç değişmiyor; "AK Parti bunu yapıyorsa ben karşıyım."
Bu önyargıyı besleyecek girişimler de yok değil. Taksim Gezi Parkı düzenlenirken oraya Topçu Kışlası'nın "yeniden" yaptırılması düşünülüyor. Neden yaptırıldığı da merak konusu ama dilden dile dolaşan şu: O kışla alışveriş merkezi olacak. Başkan Kadir Topbaş önceki gün AHaber'de şöyle diyordu: "Topçu Kışlası'nın içine AVM mi yapılacak, cami mi yapılacak diye sordular. Böyle bir şey yok. Topçu Kışlası bir eser, yerine konulmasının takdir edilmesi gerekir. Fonksiyonları ne olacak diye sorarsanız, sanat galerileriyle bir kültür aktiviteleri merkezi olacak."
İyi ama bu açıklamanın hemen arkasından "Taksim'e cami yapılıyor" iddiası gelince o kaygı güçleniyor.
Birkaç gün önce Habertürk'te Didem Yılmaz'ın sunduğu Türkiye'nin Nabzı programında İstanbul ve projeleri ele alındı. Dr. Sinan Genim, Hakan Kıran, Süleyman Göncüoğlu'yla birlikte programa katılan Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp söyle diyordu:
"2 yıl evvel Taksim Cami Sanat ve Kültür Vakfı bize bir görev verdi. 5 proje hazırlandı. Biri öne çıktı. Yerini de söyleyeyim: Sular İdaresi diye bildiğimiz, şimdi sergi alanı olarak kullanılan binanın arkasında bir otopark var. Hatta ucunda çiçekçiler var. Arsa orası ve çok küçük bir arsa... 2500 metrekare..."
Taksim Meydanı'nı tarihi ve sosyal açıdan anlamlı kılan orada 1 Mayıs 1977'nin yaşanması, AKM'nin ve Gezi Parkı'nın olmasıdır.
AKM'yi modern bir kültür merkezine veya opera binasına çevirmek mümkün. Parka da yeni fonksiyonlar verilebilir. Ama 70'lerde öğrenciyken buluşma noktamız o park, park olarak kalmalı. İçinde sanat da yapılsa 'kışla'ya çevirmenin bir anlamı var mı?
Gerçekten çok ilginç, İstanbul'u 21'inci yüzyıla hazırlarken bile siyaseten ayak bağı olan yüz elli yıllık "Cami-Kışla" paradoksundan bir türlü kurtulamıyoruz.
Taksim'in bir ucuna kışla, diğerine cami yapmak... "Yeni Türkiye"den söz ediyorsak İstanbul'u bilinçaltımızın özlemleriyle dizayn etmemeliyiz. Bunu başarmak çok mu zor?