Türkiye'nin sivil güçleri, "vesayet sistemi"yle imtihanında önemli bir noktayı geride bırakıyor. Bugün, ilk kez eski bir genelkurmay başkanı olan İlker Başbuğ, "şüpheli" sıfatıyla ifade verecek.
Nereden nereye demeyeceğim, olması gereken yere doğru gidiyoruz. Çünkü çok değil 5 ay önce 13 Ağustos 2011'de aynen şöyle yazmıştık: "Delil klasörlerinde yer alan 'Sn. K'a arz'la (Sayın Komutan'a arz) kimin kastedildiği de çok açık; Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ... Hasan Iğsız'ı tutuklatan belgeler, Başbuğ'u da yargı önüne çıkartacak görünüyor.Böylece, Türkiye ilk kez somut bir belgeyle 'darbe üreten zihniyeti' ucundan değil, en başından yakalamış olacak."
Kuşkusuz bu noktaya durduk yerde gelinmedi.
Çünkü o genelkurmay başkanıyken, Nisan 2009'da Poyrazköy'de Bedrettin Dalan'a ait arazide çıkan Lav silahlarının boru değil gerçek olduğu, AKP ve Gülen'i Bitirme Planı"nın "kâğıt parçası" olmadığı anlaşılmasına rağmen bir şey yapılamadı.
O görevdeyken, bırakın yargılamayı kimse kalkıp "Kurumun adını yalanlarınla kirletme" bile diyemedi.
Hakkını yemeyelim, olup bitenlerden rahatsız olanlar vardı ve onlardan birinin Kasım 2009 tarihli ihbar mektubu ilk kıvılcımı çaktı. Onu önce Albay Dursun Çiçek sonra da emekli Org. Hasan Iğsız doğruladı.
Onlara göre emri komutan vermiş, onlar da "andıç" hazırlayarak hükümet aleyhine yayın yapan internet siteleri kurdurmuştu.
Bu davayla "AKP ve Gülen'i Bitirme Planı" davasının birleştirilmesi de o dönemin topyekûn yargının önüne çıkacağını gösteriyor.
Herkesin hesap verdiği, "dokunulmaz"ın olmadığı yeni bir dönemdeyiz. Bunu da 12 Eylül 2010 referandumuna borçluyuz.
O referandum öncesinde, en çok da kendini "sol" tanımlayan siyasi ve medyatik aktörlerin çabalarını hatırlıyorum. "Yetmez ama evet" diyenlere ne çok saldırdılar.
Şimdi 12 Eylül'ü yapan generallerin yargılaması da başlıyor. O darbenin iki ismi, Evren ve Şahinkaya yaşlarına rağmen yargı önüne çıkacak. Elbette darbenin yaraları sadece iki general emeklisinin yargılanmasıyla kapanmaz.
Baksanıza hâlâ, o 12 Eylülcülerin 30 yıldır bu ülkeyi cendereye alan anayasalarını bile değiştiremedik. Ama yargı süreci bir ilk adım ve önemli bir dönüm noktası.
Türkiye'de ne yazık ki bu tür değişimler "radikal" değil "soft" oluyor. Çünkü hâlâ güçlü bir vesayetçi yapı, o yapının da siyaset ve medyada güçlü dayanakları var. Ve kaos yaratmakta ustalar...
Düne göre iyi bir yerdeyiz ama yetmez.
Daha çok demokrasi gerekiyor. Demokrasi olsa dün akşama doğru Ankara'da Uludere ve büyük olasılıkla da İlker Başbuğ eksenli "Neler oluyor?" sorusu sorduran sivil-asker görüşmeler trafiğine tanık olmayız.