Türkiye Cumhuriyeti'nin 12'nci, halkın seçeceği 1'inci Cumhurbaşkanı, içeride ve dışarıda pek çok ezberi bozmaya aday görünüyor. Aslında Başbakan Tayyip Erdoğan için Çankaya yolculuğu, rasyonel gereklilik olmanın ötesinde aynı zamanda kaderin de tecellisi idi. Süreç Erdoğan'ın, 30 Eylül 2012'de çizdiği yüksek profille ivme kazandı. Yani... AK Parti'nin 4. Olağan Büyük Kongresi'nde verilen resim, küresel aktörlerin Ortadoğu oyun planlarını alt üst etmeye yetti. Aradan 21 ay geçtiği için unutulmuş olabileceği düşüncesiyle hatırlatmakta fayda var. O gün kongre salonunda bulunan ve Başbakan'ın saydığı isimler arasında, "Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, Irak Cumhurbaşkan Yardımcısı Tarık Haşimi, Irak Meclis Başkanı Usame Nuceyfi, Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani, Filistin Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal" vardı. Erdoğan'ın çekim gücü ile bir araya getirilen aktörlerin bugünkü durumunu, Türkiye'ye çekilen operasyonlarla birlikte düşünmek lazım. Mursi, darbe ile Cumhurbaşkanlığı'ndan uzaklaştırıldı. Haşimi, Türkiye'ye sığınmak zorunda kaldı. Sünni politikacı Nuceyfi, Şii Başbakan Maliki'nin dışlayıcı yönetiminde etkisini yitirdi. Barzani, iktidarını bir başka Kürt hareketi ile paylaşarak ayakta kalabildi. Irak'taki istikrarsızlık karşısında "bağımsızlık" söylemini dillendirse de Türkiyesiz bu coğrafyada yaşayamayacağı tescillendi. Meşal, birleşik Filistin içindeki rolü nedeniyle hâlâ İsrail'in birinci derecede hedefinde. Sadece yukarıdaki tablo bile Yeni Türkiye'nin bölge dengelerindeki ağırlığını anlamaya, Erdoğan'ın takipçisi olduğu "mazlum ve mağdurdan yana söylemlerin" nasıl sert bir blokla karşılaştığını görmeye yetiyor. İç ve dış destekli tasfiye ataklarına karşı dirençli çıkan Erdoğan'ın hem iddiasını sürdürmesi hem de yeni nesil reformlara başlayabilmesi Çankaya'ya çıkmasından geçiyor.