Oldukça hareketli, bir o kadar da dışsal gelişmelere açık, belirsizliklerle dolu bir sonbahara giriyoruz.
Riskler, ağırlıklı olarak dış kaynaklı oldu mu, içeriyi sağlam tutmak esastır.
Özellikle, bölgesel güvenlik sorunlarının yarattığı tehdit algısı ile toplumsal kutuplaşmaya dayalı gerilim senaryoları karşısında iki önemli sigorta vardır.
"Siyasi ve ekonomik istikrar!"
Gerek Gezi olaylarının tetiklediği kitlesel tansiyon gerekse Suriye'deki çatışmaların uyandırdığı kaygı, zihinsel arka planda bir şekilde hep yönetilebildi. Bu, Türkiye'nin yakın dönemdeki problemleri dikkate alındığında büyük ölçüde ekonominin dengelerine duyulan güven sayesinde oldu. Yani, siyasi-toplumsal-ekonomik kıskaca girilmedi.
Ama... Şimdi ekonomi de kritik bir sınavın arifesinde!
***
Kabul edelim ki,
"küresel mali koşullar ve enerji fiyatları" ekonomiye eskisi kadar yardım etmeyecek. Bir yandan faiz diğer yandan enflasyon baskısı yaşanacak. Zaten öncü sinyalleri geldi bile. Böyle durumlarda yanlış tutumlardan biri de Merkez Bankası'nı yani para politikasını, ekonomiyle ilgili değerlendirmelerde en başa almaktır. Oysa merkez bankaları, ekonominin başında değil, neredeyse sonunda olması gereken kurumlardır. Para politikasının sonuç verebilmesi,
"güçlü hükümetin desteği, güçlü maliye politikası, yapısal reform kararlılığı, ileri piyasa ekonomisi, ileri demokrasi şartlarında" mümkündür. Yoksa, Merkez Bankası bağımsız da olsa elindeki araçlar sınırlıdır ve sadece günü kurtarmaya yetebilir. Bu nedenle,
"Merkez Bankacıların, sanki tüm ekonomiyi koruyup kollama misyonu varmış gibi hareket etmesi doğru değildir." Hele hele küresel sermaye akımlarına açık bir ülkede Merkez Bankası başkanlarının
"kur tahmininde bulunması" veya
"hedef vermesi" sakıncalıdır.
***
Merkez Bankası Başkanı
Erdem Başçı, akademik yanı ağır basan, başarılı bir iktisatçı. Aynı zamanda sözünün eri, dürüst bir insan. Ama mesele, kurla ilgili iddialı sözler söylemeye geldi mi, bu durum sadece Başkan Başçı'nın kişisel kariyeriyle sınırlı olmaktan çıkar. Evet, modellemeler mükemmel, dünya merkez bankacılığı tarihine geçecek kadar ilginç.
Hele Türkiye deneyimi mutlak başarılı oldu mu, hakikaten ödüllük bir tablo da yaşanacaktır.
Ancak fiyat istikrarının yanında finansal istikrarı da gözeten Merkez Bankası gerçeği ayrıca dikkatli olmayı da gerektirmektedir.
Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan'ın başından beri BDDK'ya istediği atamaları yapamaması, Merkez Bankası ile ekstra mesaide bulunmasına yol açıyor. Bir başka ifade ile BDDK geriye çekildikçe Merkez Bankası o boşluğu dolduruyor. Bu zorunluluk, Babacan ile Başçı'nın geçmişe dayanan arkadaşlığı ve sanılandan da yakın çalışması sayesinde idare ediliyor.
***
Dost acı söyler kabilinden hatırlatmak gerekirse...
Ekonomi bürokrasisinde metal yorgunluğu, kanıksamışlık hâli dikkati çekiyor.
Siyasi dengelere göre bilgi akışı sağlanması, AK Parti'deki üç dönem kriteri nedeni ile siyasetin nasıl şekilleneceğine göre yatırım yapılması ise cabası... Lakin bu iştahsızlık hâli, bir başka yazının konusu.
Tekrar baştaki meseleye dönecek olursak...
Merkez Bankası'nın iletişim kanalları bellidir. Para Politikası Kurulu sonuç bildirgesi, Enflasyon Raporu, TBMM ve Bakanlar Kurulu'na brifing, gerektiğinde iş âleminin düzenlediği toplantılar vesilesiyle verilen mesajlar.
Teknik gerekçesinde ne kadar haklı olursa olsun, Merkez Bankası başkanları
"kur hedefi" veya
"piyasayla inatlaşma" gibi algılanabilecek iddia ve beyanlardan uzak durmalıdır.