Başbakan Tayyip Erdoğan, bugün ABD Başkanı Barack Obama ile kritik bir görüşme gerçekleştirecek. Dosyalar hayli önemli. Bazıları iki liderin baş başa ele almasını gerektirecek kadar hassas. Erdoğan'ın, Obama ile Beyaz Saray buluşmalarından şimdiye kadar hep somut sonuçlar elde edildi. Örneğin, Bush döneminde "PKK ortak düşman" ilan edilmişti, Obama göreve gelince bir "Başkanlık tezkeresi" yayımlayarak bu kararlılığı teyit etti. Ki o tarihte oldukça önemliydi. Bir diğer zirveden ekonomide "Model Ortaklık" çıktı. Ama Türkiye içini yeterince dolduramadı. Bu görüşmede ise "Suriye, Irak, İran, İsrail-Filistin" başlıklarının masaya yatırılması, "Trans Atlantik Ekonomik İşbirliği'ne Ankara'nın katılımı" söz konusu... Ben, özellikle ilk üç noktaya dikkati çekmek istiyorum
Birinci dosya kuşkusuz Suriye. Özellikle Esad'sız geçiş hükümetinin kurulabilmesi. Bu temel ilkede mutabakat olmakla birlikte, tuhaf bir şekilde Suriye üzerinde farklı ülkelerin çıkarları çözümü kilitlemiş vaziyette. Örneğin, ABD'de adeta "Sünni İslam=Cihat=El Kaide=Terör" denklemi yerleşmiş gibi. Bu nedenle Washington, Mısır-Suriye- Türkiye ekseninde kurulacağı iddia edilen "Sünni bloka" mesafeli duruyor. İran da Şii eksenin son kalesinin yıkılmasını istemiyor. İsrail'e gelince... Gerek Müslüman coğrafyanın bölünmüşlüğüne yatırım yaptığı gerekse Şam'da tek adam yapısı üzerinde baskı kurabildiği için yönetsel değişimi güçlü şekilde desteklemiyor. Sadece kimyasal silahların Hizbullah'ın eline geçmesi riskine yoğunlaşıyor. Rusya ise yeni enerji merkezi konumuna gelen Doğu Akdeniz'deki son üssünü kaybetmeyi göze alamadığı gibi Suriye muhalefetini cihatçı gruplara dayalı rejim değişikliği provası gibi yorumluyor. Bu denemenin yarın kendi coğrafyasındaki Müslüman topluluklar için ilham kaynağı olmasından endişeleniyor. Manzara bu olunca ne BM'den karar çıkması ne de uluslararası konferanslardan çare üretilmesi mümkün görünüyor. Geriye sadece Erdoğan'ın, Obama'yı ikna gücü kalıyor.
İkinci dosya tabii ki Irak. Bağdat- Ankara arasındaki kopukluk, Maliki ve ekibinin Sünni siyasetçileri tasfiyesi, Bölgesel Kürt Yönetimi'ni askeri açıdan tehdidi, Tahran-Şam arasında hava köprüsü kurulmasına göz yumması zaten başlı başına sorun. Buna bir de Kürt Yönetimi ile Türkiye arasında gelişen siyasi, ticari ve enerji alanındaki işbirliğine karşıtlık eklenince ABD tarafı, kaygılanıyor, "Irak'ın bütünlüğü zedelenir" tezini ileri sürüyor. Ancak Türkiye'nin sınırlarının dibindeki enerji kaynaklarına sırtını dönmesini beklemesi reel politiğe uymuyor. Enerji denkleminin, PKK'nın silahtan arındırılması ve çözüm çabalarına uluslar arası destek sağlanmasıyla da yakın ilgisi bulunuyor.
Ve İran. Üçüncü dosyada hem İran'ın nükleer programının kontrolü hem de Tahran'a uygulanan ambargonun sürdürülmesi talebi ön plana çıkıyor. Türkiye, İran'dan petrol alımını azaltsa da enerji ticareti zorunlu olarak devam ediyor. İran'ın, küresel bankacılık sistemindeki blokajı aşmak için Türkiye'den ciddi altın ithalatı yaptığı da biliniyor. Ve bu ilişki biçimini ABD, "handikap" diye tanımlıyor.
Son olarak... Basın, ifade özgürlüğü, adil yargılama gibi güncel meselelerin de Obama'ya iletilen notlarda bulunduğu, bunların makul bir dille Erdoğan'a da aktarılacağı duyumlarımız arasında.