Arkasından el sallanan, selam durulan, bayrağa sarılı tabutlar...
Metanetini korumaya çalışan gözü yaşlı anneler, babalar, eşler...
Tabutun soğukluğunu anlayamayan, babasızlığın acısını yıllarca hissedecek çocuklar...
Anadolu'nun her bir şehrinde, on binlerin katılımı ile düzenlenen cenaze törenleri... Her gün toprağa verilen gencecik masum bedenler... Garibanların, sıradan insanların vatan uğruna hayata vedası... Gittikçe biriken öfke...
Ve hâlâ korunmaya çalışılan sağduyu...
Neymiş efendim, Geçen yaz demokratik özerklik ilan edilmiş... Ana dilde eğitim isteniyormuş... Öcalan ev hapsine alınmalıymış...
Genel af düşünülmeliymiş... Arap Baharı benzeri Kürt Baharı yaşanacakmış... Alternatif sivil kalkışma başlatılacak, kurtarılmış bölgeler oluşturulacakmış... Ama yine de terör örgütü sözcülerine göre Kürt halkı kararını vermiş, "Türklerle birlikte yaşayacakmış!"
Geçin efendim geçin bunları...
Siz... Demokratik açılımı "bölücü tavize" dönüştürmek isteyeceksiniz... Silahı bırakmaya yanaşmayacaksınız... Ülkenin bir bölgesinde "öz savunma güçleri" ile ayrışmış yönetimde ısrar edeceksiniz... Diyalog kanallarını tıkayacaksınız... Çözüme en çok yaklaşılan, en fazla risk alınan aşamada maksimalist taleplerle tarihi fırsatı tepeceksiniz... Sinsi saldırılardan, bir dağın başında kurulan anlık hâkimiyetten medet umacaksınız... Sonra, "barış ve demokrasi" diyeceksiniz.
***
Maalesef bugün Türkiye, "
konuşma zemininden" hızla uzaklaşıyor. Terörle kora kor mücadele ediyor. Bu karar, 14 Temmuz 2011 Silvan saldırısının ardından alınmıştı. Şimdi tüm şiddeti ile devam ediyor.
Aslında her şey açık cereyan ediyor... İstihbarat notları geliyor... Kitlesel eylem planları deşifre ediliyor... "
Hakkâri-Şırnak" hattını ulaşılamaz hale getirme girişimi aylardır biliniyor. İki ilde de dağa çıkmamış, en az bir ferdi dağda öldürülmemiş hane kalmadığı söyleniyor. İnatla, ölü bedenler üzerinden, hayal tacirliği sürdürülüyor.
Ve... 2013'te yaklaşan yerel seçimler öncesi silahlı prova da yapılıyor. Tıpkı 2009 seçiminden sonra, bilinçaltını dışa vuran BDP'li vekillerin "
Kürdistan sınırı çizildi" iddiasında olduğu gibi...
Askeri karakoldan dışarı çıkamaz duruma düşürme, kırsaldaki vatandaşı sindirme, seçim çalışması için araziye çıkmayı engelleme, etnik temelli bölgesel güç gösterisini yeni bir döneme taşıma... Bunun için Türkiye'yi zafiyet içinde gösterme... İran'dan, Suriye'den, İsrail'den, Almanya'dan medet umma.
Sonra, sıkılıp utanmadan "
Yeni Anayasa'ya sığınma"... Demokrasinin arkasından dolanma...
***
Şimdi kimse çıkıp, "
Bu adamları şımarttılar da böyle oldu" demeye kalkışmasın... Eldeki seçenekler belli... Ya sonuna kadar kan dökülecek ya da tetik çeken eller kırılıp siyasi çözüm için çaba sarf edilecek...
Silah ne kadar politika aracı olursa olsun her iki taraf için de çözümün parçası olmayacak. 30 yıllık tecrübe ne Türklerin ne de Kürtlerin direncini kırabildi.
Peki, gelinen noktada ne olacak? "
Türkiye bölünecek mi?" Hiç sanmıyorum...
Ya "
barış içinde, yüksek demokratik standartlarda bir arada yaşama formülü" bulunur ya da bıçak kemiğe dayanır ve Türkiye için "
Misak-ı Milli" yeniden gündeme gelir...
Hangi mahfilde ne tür oyun oynanırsa oynansın, Türk halkına kabul ettirilemeyecek tek şey var: "
Bölünme ve toprak kaybı!"
Dileyelim iş, o raddeye varmasın...
O zaman, ulusal güvenlik bambaşka bir sınırda başlar...