Biraz arşiv taraması biraz hafıza zorlaması derken hatırladım. Haziran 1997 idi. Ekonomiyi izliyordum. Maliye konularına hâkimdim. Özellikle "denk bütçe" hedefi doğrultusunda rakamları yakından biliyordum. Hükümet, bütçeyi sıkı tutuyordu. "Askerler istisnaydı." Ama buna rağmen bambaşka hava yayılıyordu.
Kuzey Irak'ta askeri helikopter düşmüş, 11 şehit verilmişti. O sırada tuhaf bir tartışma başlatılmıştı. Silahlı Kuvvetler'in ödenek ihtiyacının karşılanmadığı, terörle mücadelenin aksayacağı iddia ediliyordu.
Haziranın ilk haftasında Başbakanlık'ta "Ödenek Zirvesi" düzenlendi. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın başkanlığındaki toplantıda dönemin Maliye Bakanı Abdüllatif Şener, masanın karşı tarafında da Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir vardı. Toplantının bitiminde Şener'le konuşmak istedim. Mümkün olmadı. Gazetecilik heyecanı ile arabaya atladığım gibi ondan önce Maliye Bakanlığı binasına vardım. Beklemeye başladım. Şener, beni iyi tanıyordu ama biraz soğuk karşıladı. "Sayın bakanım bir sorum var" dedim. Şaşırtıcı şekilde, "Gel, yukarıda konuşalım" diyerek makamına davet etti. Eşsiz bir fırsattı. Odasına girdik. Koltuğuna oturdu. Basın müşavirini çağırttı. Sonra arkasına yaslandı. Sigara yaktı. Derin derin içine çekti. "Sor bakalım" dedi. "Askerin istediği ek ödenek ne kadar?" diye sordum. Sessiz kaldı. Ben, "52 trilyon lira civarında olduğu doğru mu?" diye üsteledim. Şener, gergin bir yüz ifadesi takındı ve dedi ki...
"Kardeşim seni tanıyorum. İşini ciddi yapıyorsun. Sana güveniyorum ama bu ortamda gazetene güvenip nasıl söyleyeyim?"
Doğrusu şaşırmıştım. Şener, beni kişisel olarak ayrıştırmasına rağmen kurumsal tutuma karşı net duruş sergilemişti. İznini isteyip ayrıldım. Ertesi gün Meclis'te karşılaştık. Yanıma geldi, gönlümü aldı. "Yanlış anlama seninle ilgili değil, mesele başka!" dedi.