Maliye Bakanlığı'nı, özellikle vergi alanını uzun yıllardır izliyorum. Farklı genel müdürlüklerde veya denetim birimlerinde çok sayıda arkadaşım da var. Hemen her gün bir elektronik posta alıyorum.
Bakanlığın iç dinamikleri açısından ciddi yorumlar dinliyorum. Aralarında "adaletsizlik" hissine kapılan da var "isyan" noktasına gelen de...
Mesele, "vergi denetiminin ortak çatı" altında toplanması. Nitekim yeni oluşturulan "Vergi Denetim Kurulu" hâlâ tartışılıyor.
Ki bu noktada benim de eleştiri ve önerilerim söz konusu...
***
Yalnız, şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanı.
Dünün yanlışlarından ders çıkarma, yarına ilişkin kaygıları giderme zamanı.
Önce düne dönelim... Maliye müfettişi, hesap uzmanı, gelirler kontrolörleri... Birbirinden değerli bürokratlar. Ve onlara eklenen vergi denetmenleri.
Düne kadar müfettişler, hesap uzmanları ile çekişirdi. Gelirler kontrolörlerini pek kaale almazlardı. Ne zaman ki
"denetim birimleri birleştirilmeli" iradesi oluştu, o anda
"Müfettişlerle hesap uzmanları zoraki kurul yapısında buluşmaya razı oldu." Nasılsa onlar doğrudan bakana bağlı merkezi denetim elemanları statüsünde kalacaktı.
Eh, gelirler kontrolörleri de Gelir İdaresi Başkanı'nın emrinde, kendilerine verilen işlerde çalışabilirlerdi. Vergi denetmenleri de kalibre yetersizliği ile taşrada konuşlanmalıydı.
Çatı işi ciddiye binince bu kez
"müfettiş, uzman ve kontrolör" bir araya gelmeyi kabullendi. Denetmenler ise kapıdan döndürüldü.
Çünkü o yapı dahi hem gücü hem de denetim pastasının dağılımındaki etkinliği sürdürülebilir kılıyordu. Yani, bakanlığın üst yönetimine hakim olmayı ve piyasada yeminli mali müşavirlik gücünü kontrol altında tutmayı.
İçeriyi marke etme, dışarıya mesaj gönderme zihniyeti bugün de canlı. Ama durum biraz değişti. Vergi inceleme ve denetim rolü, kurul ayrımı olmaksızın
"Vergi müfettişliği" sıfatında birleşiverdi. Şimdi sancılı geçiş dönemindeyiz. Bu dönemin yönetimi, maliyenin geleceğini belirleyecek. Lakin reforma sahip çıkmak kadar aksayan yönlerini de görmek gerek.
***
Kuşkusuz; kurumları, gelenekler hatta usta-çırak ilişkisi ile şekillenen kültürü yönetir.
Bu zincirin olumlu yönleri kadar riskleri de söz konusudur. Örneğin, sağlam kurumsal hafıza ve yönetim kalitesi getirdiği gibi tek tip adam yetiştirme ve kurumsal taassup da getirebilir.
Üstelik, bu seçkin camiaya adım atanlar, bürokratik ikbalini gözeterek, beklentilere göre pozisyon almaya zorlanabilir.
Bugüne dönecek olursak, şunları söyleyebiliriz:
Vergi denetiminde tek çatı modelinden geri adım atılmamalıdır.
Türkiye'nin nitelikli üniversitelerinden derece ile mezun olup Maliye Bakanlığı'na giren kariyerli insanlar, bir gecede tenzili rütbeye uğrama psikolojisinden kurtarılmalıdır.
Maddi tatmin düzeyi artırılmalı, bilgi açığı olan eski denetmenler meslek içi eğitime tabi tutulmalıdır.
Vergi hasılatı sınırlı ancak mükellef sayısı yüksek görünen küçük ölçekli işletmelerin denetimine, vergi müfettişlerinin sayıca büyük oranı tahsis edilmemeli, az adamla yapılabilen denetim teknikleri uygulanmalıdır.
Denetimde uzmanlık gerektiren işlere ağırlık verilmesi yerinde olmakla birlikte bu işin yapılış biçimi kimse için imtiyaza dönüştürülmemelidir.
"Uzlaşma" müessesesi şeffaflaştırılmalıdır.
"Mükellef mahremiyeti" bahanesine fazlaca sığınılmadan, bu gri alana neşter vurulmalıdır.
Milli Emlak denetmenleri ile muhasebat kontrolörlerinin haklı itirazları ve yeni oluşturulan kadronun yetersizliği dikkate alınmalıdır.
Sözün özü...
Tüm bu yazdıklarımızın takıntılı bir grubun iddia ettiği gibi
"kurul düşmanlığı" ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Vatandaş, sade vergi mevzuatı, uygulamada yeknesaklık ve istikrar istemekte,
"eğitici vergi denetimi" beklemektedir.