Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Genelkurmay'ın sessizliği

Anayasa değişikliği çalışmaları, ilk günkü coşkusunu kaybetmiş gibi görünse de sessiz ve derinden devam ediyor. Demokratikleşme çabalarının dönüm noktası gibi kurgulanan alternatif metinlerde, "sivil-asker" ve "siyaset-yargı" ilişkileri yeniden ele alınıyor. Ancak "kurumsal kuşku ve güvensizlik" ortamında anayasal reform girişimi soluk almakta güçlük çekiyor. Devletin zirvesinde ne zaman "mutabakat" tesis edilse, bir ihbar mektubu, bir telefon, faili meçhul bir elektronik posta, tüm algılamayı tersine çeviriyor. Polis, askeri "markaj altında" tutuyor. Ve maalesef, polisin intikal ettiği olay yerinden ya asker kişi ya da mühimmat çıkıyor. Olayın içeriğinin sanıldığı gibi olmadığı anlaşılana kadar kaynağı belirsiz ihbarlar, gelip hedefi vuruyor. Emniyet güçleri ile TSK arasında, şüphelilerin üzerine gidilmesi için işbirliği imkânı ortadan kalkıyor. Sürekli "suçüstü" hali yüzünden sansasyonel olaylar hafızalara kazınıyor. Lakin Silahlı Kuvvetler'in de alışılmış "yıpratma" sendromunun arkasına sığınmadan özeleştiri yapması gerekiyor.

***

Anayasa'nın "devlet dengesi"ni kuran bazı maddelerine neşter vurma gereği, makul kaygılar kadar yerleşik dirençle iç içe geçebiliyor. Örneğin, 145. madde. Yani, "askeri yargı" konusu. Anayasal teminat altındaki askeri yargı sistemini gözden geçirme arzusu. Askere, -özellikli suçlarla bağlantılı olarak- sivil yargı yolunun açılması hususu.
Bir süre öncesine kadar AK Parti kurmayları bu maddenin değiştirilmesini olmazsa olmaz kategorisinde görüyordu. Oysa durum giderek farklılaşıyor. Sanki hükümet, asker ve yargıyı aynı anda karşısına alıp çift cephe açmak istemiyor. Muhalefetin, henüz paketin içeriğini bile görmeden milli müdafaa boyutuna taşıdığı duruşu da bu tabloya eşlik ediyor. Askeri yargının kendine çeki düzen vermesine fırsat yaratılırken sivil yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı etrafındaki arayış sürüyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da Anayasa'nın 145. maddesine dayalı gerilim senaryosu istemediği kulislerde konuşuluyor. Neticede, askere sivil yargı yolunu açan yasal düzenlemenin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi, kritik soruşturmaların sivil yargıda davaya dönüşmesini engellemedi. Örneğin, Poyrazköy İddianamesi yargı mercii karmaşasını gidermeye yetti. Mahkemenin yorumu da genel kabul gördü. Eylemlerin askerî mahal dışında gerçekleşip sonuç doğurabileceği, atılı eylemlerin Terörle Mücadele Kanunu gereğince terör suçu sayılması gibi unsurlar belirsizliği ortadan kaldırdı. Emekli veya muvazzaf asker olmasına bakılmaksızın suçun niteliğine göre sivil mahkemelerin yetkili olduğu kabul edildiğine göre ayrıca 145. maddeye radikal müdahalede ısrar etmenin gereği kalmadı.
***

Hafta başında gözler yine askerde olacak. Genelkurmay 2. Başkanı Org. Aslan Güner'in ev sahipliğinde, "Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu-3" icra edilecek. Açılış konuşmasını Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ yapacak.
23 Şubat'ta, orgeneral ve oramirallerle toplantı düzenlendiğini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında gelişen "ciddi durumun" değerlendirildiğini duyuran, Albay Dursun Çiçek imzalı dokümanın kâğıt parçasından, hukuki belge düzeyine taşındığını açıklayan Genelkurmay, o günden itibaren adeta kabuğuna çekildi. Kuşkusuz bu dışa kapalı pozisyonda, Çankaya Köşkü'nde gerçekleşen üçlü zirvede varılan mutabakat da etkili oldu.
Açıklama yapsa bir dert, yapmasa bir başka dert olan ve her iki halde de eleştirilen Genelkurmay, gelinen noktada bilgi güncellemesi ihtiyacı ile karşı karşıya. 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk'le ilgili iddialara karşı izlenen tutumdan, Balyoz Darbe Planı ile ilgili iç soruşturmanın sonuçlarına kadar uzanan hassas başlıklarda kamuoyuna tatmin edici izahat borcu olduğu gibi duruyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA