Bundan tam 100 sene önce, 28 Haziran 1914'te insanlık tarihine damgasını vuran en büyük savaş patlak verdi. I. Dünya Savaşı 100. yıldönümü vesilesiyle dünyanın belli başlı bütün entelektüel mahfillerinde yeniden tartışılıyor. Tarih, yeni perspektiflerle yeniden yazılıyor. Türkiye'de ise bizim de tarihimizde çok önemli yeri olan I. Dünya Savaşı'na dair hemen hiçbir entelektüel tartışma yaşanmıyor. Aslında Türkiye'de tam anlamıyla entelektüellerin ölümünü yaşıyoruz. Eski dönemin entelektüel diye bilinenleri duygu- ları ve histerileriyle yazan itibarsız bir güruh haline geldi. Bu ayrı ve çok uzun uzadıya yazılacak bir mesele...
Biz yeniden 28 Haziran 1914'e dönelim. Bundan tam 100 yıl önce sabah saatlerinde Avusturya Macaristan tahtının vârisi Arşidük Franz Ferdinand ile karısı Sofi'yi taşıyan kraliyet treni Sarayevo'da durdu. Aşırı Sırp milliyetçisi örgütlerin Arşidük'ü öldürmek için suikast planları hazırladıkları doğrultusunda birçok istihbarata karşı Arşidük bu uyarıları önemsemedi. 28 Haziran 1914 Pazar sabahı yaklaşık 09.45'te Arşidük ile eşi trenden indiklerinde eyalet valisi General Oskar Potiorek onları karşıladı. Arşidük Franz Ferdinand ve düşes Sofi görebilmek ve görülebilmek için üstü açık bir otomobile bindiler. Altı otomobilden oluşan konvoy bir yanında Miljacka Irmağı, öte yandan sıra sıra birbirine bitişik binalardaki dükkânlar ve kimilerinin pencerelerinde Franz Ferdinand'ın resimlerinin asılı olduğu uzun bir dar bir sokak olan Appel Rıhtımı'nda ilerliyordu. Karael adı verilen gizli ulusalcı örgütün silah temin ettiği altı Sırp genç, ceplerinde bombalar ve silahlarla yol boyunca dizilen kalabalık arasında herhangi biri gibi yer almışlardı. 20 yaşında bile yoktular ama kararlıydılar. Saat 10'u biraz geçe Nedeljko Kabronoviç adındaki suikastçı kuşağından çekip aldığı bombayı Arşidük'ün arabasına doğru savurdu. Bomba arabanın içi yerine katlanmış tentesine düşüp, oradan yola sıçradı. Arkadan gelen arabanın tekerleri arasına kadar yuvarlandı ve büyük bir gürültü ile patladı. Bir anda yaralıların acı dolu çığlıkları yükseldi. Arşidük Ferdinand ve karısı Sofi bu ilk suikast girişiminden kurtulmuştu. Franz Ferdinand çok öfkeliydi. Yaralananları ziyaret etmek üzere askeri hastaneye gitmeye karar verdi. Sofi'yi belediye sarayında bırakmak istiyordu. Fakat düşes kocasıyla birlikte gitmek için diretti ve yine arabanın arkasında onun yanına oturdu. General Potiorek de Arşidük'ün önüne katlanır koltuğa oturdu.
Araba Lateiner Köprüsü'ne geldiğinde, konvoydaki iki otomobil Arşidük ve yakınındakileri o gün öğleden sonra görmeye niyetlendikleri katedrale doğru döndü. Arşidük'ün sürücüsü de tam köşeyi dönmeye hazırlanırken General şoföre yanlış yere gittiğini söyledi; şoför geri gitmek için arabayı sert bir frenle durdurdu. Bu karmaşa içinde hiç kimse oralarda dolanan kapkara saçlı gence dikkat etmemişti. 19 yaşındaki Gavrilo Princip, Arşidük'ü öldürmeyi kafasına koymuş, 6 Sırp örgüt üyesinden biriydi. Princip hızla tabancasını çekti, yürüyüp duraklayan arabanın arkasına yaklaştı ve iki el ateş etti. İlk kurşun Arşidük'ü ensesinden vurmuş, boyun damarını delmişti. Öbür kurşun da düşesin midesine isabet etmişti. Saat tam 10.50 idi. İşte tam 100 sene önce bugün yaşanan bu olay bardağı taşıran son damla oldu. İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük savaş o gün başladı.
Biz bu savaşa 29 Ekim 1914 günü katıldığımızı ilan ettik. 29 Ekim 1914 bir nevi Osmanlı'nın ölüm günüydü. 9 sene sonra yine bir 29 Ekim günü ise yepyeni bir Türkiye devleti doğacaktı. Şimdi 1914'ten 100 sene sonra da Yeni Türkiye devletinin doğum sancılarını yaşıyoruz.