Son iki yazımda 1915'te İttihatçı hükümetin Ermenileri zorla göç ettirme kararına direnen, bu toprakların Ermenilerinin hayatta kalabilmesi için elinden geldiğince mücadele eden şeref ve haysiyet sahibi devlet adamlarımızı yazdım. Ardından da şöyle sordum: Biz Türkler, sürekli "Bizim atalarımız katil olamaz" diye inanmak istiyoruz. Bu inanmak isteyişimiz, özünde vicdani hislerimize dayanıyor. Peki, biz kendimizi kimlerin manevi torunları olarak kabul ediyoruz?
***
Sonucun toplu kıyım anlamına gelebileceğini bile bile Ermenilerin zorla göç ettirilmesi emrini veren Talat Paşaların mı? Bu emri, Ermenilerin de ötesinde, tüm Hıristiyanları kapsayacak şekilde hunharca uygulamak arzusunda olacak kadar gözü dönmüş Diyarbakır Valisi Dr. Mehmed Reşitlerin mi? Yoksa Mehmed Reşitlerin bu alçak arzularına direnen, bu onurlu direnişi gösterdiği için bizzat Mehmed Reşit tarafından pusuyla katlettirilen Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimilerin mi? "
Ben valiyim, eşkıya değilim. Bu emri uygulamam" dediği için memuriyetten atılan Hasan Mazharların mı? Aynı şekilde şerefli tavrı yüzünden makamını kaybedip, yoksullukla cebelleşmek zorunda kalan Celal Beylerin mi? Ermenilerin sürülmesini vicdanen kabul edemeyip, inançları ve insanlıkları gereği insan kardeşlerine sahip çıkan ve bu sebepten Konya'dan sürülen şeyhlerin ve âlimlerin mi?
***
Kimlerin manevi torunlarıyız? Kimleri bugün saygıyla ve rahmetle yâd ediyoruz? Kimlerin isimlerini caddelerimize veriyoruz? Kimlerin heykellerini meydanlara dikiyoruz? Kimleri şehit diye anıyoruz? Onurlu direnişleri gereği İttihatçılarca katledilen Hüseyin Nesimi ve Sabit Beyleri mi? "
Ermeni varlığına son verene kadar, hissiyata kapılmaya, vicdanın sesini dinlemeye yer olmayacaktır" diyebilen Talatları mı?
***
"
Bayrağını al, gel" çağrısıyla Avrupa başkentlerinde "
Talat Paşa Yürüyüşü" yapıp böyle deme hakkımız olamaz. Bu alenen "
Evet, yaptık, haklıydık, gerekirse gene yaparız" demektir. Bu ahlak ve insanlık düşmanı tutumu alan tüm Türklerden utanıyorum.
***
Öte yandan, o dönem devlet adamlarımız dışında da halktan Ermenilerin sürülmesine direnen kahramanlar vardı. Ereğli'de Deli Mustafa Ağa vardı örneğin. Deli Mustafa Ermenilerin zorla göç ettirilmesini "
Türkler bulgursa, Ermeniler yağdır, tuzdur. Yağsız, tuzsuz pilav olmaz. Gâvursuz memleket olmaz!" diyerek önleyen adamdır. İnsan kardeşlerinin hayatta kalmasını sağlayan adamdır. Ereğli'de bugün bu ahlak abidesi adamı anan, bilen var mı? Deli Mustafa adına meydan, cadde, sokak var mı? Yoksa Deli Mustafalara hain gözüyle mi bakılıyor bu topraklarda? Bu sorunun cevabını iyi düşünelim.
***
Peki, 1915 büyük felaketi noktasında bu ülkenin özgürlükçü olduğunu iddia eden Gezi eylemcisi sanatçıları ne yapıyor? Bugünün 1 Mayıs eylemcileri sendikalar hangi tarafta? Gezi ruhu Talat Paşa'nın mı yolundadır? Gezici sanatçılar 1915 kıyımına dair ne tavır alacak? "
Sürgün ve katliama gerek vardı" mı diyecekler? Faşizan bayrak mitinglerini destekleyip, fincancı katırlarını ürkütmeden, hatta o katırların desteğini alarak "
muhalefet" ettiklerini söyleyenlere bu ülkenin onurlu sanatçıları tepki gösterecek mi? Yoksa bu sahtekârlıklar yapanın yanına kâr mı kalacak?
***
Ucu kimseye dokunmayan PR amaçlı sahte muhalefetten mi yanasınız? Fincancı katırlarını ürkütmekten çekinmeyen onur sahibi hakiki bir muhalefetten mi? Hangi taraftasınız?
Kimlerdensiniz? İttihatçı ve Kemalistlerden mi? Sürgün ve katliamdan mı? Vicdan ve hayattan mı? Ses ver Gezi ruhu.