Türkiye'de "Kendini bil" öğüdünün önemi ve erdemi sık sık vurgulanır ama hiçbir çevrede özellikle de Türk basınında "Önce aynaya bakmak ve kendini bilmek" erdemi yerleşmemiştir.
Herkes başkalarına giydirir, kendine gelince topu taca atar. Türk medyasının büyük çoğunluğu "Kendine Müslüman"dır.
Mesela Gülen Camiası çevreleri bu aralar hiç aynaya bakmıyor. Sürekli "Basın özgürlüğü"nden bahsederek Sabah'a saldırıyorlar. Çalıştığı gazetenin patronuna dair NY Times'ta "Kirli ilişkiler içinde" diye yazan bir kişiyle o gazetenin yollarının ayrılmasını "Basın özgürlüğüne aykırı" buluyor bu arkadaşlar. Dünyanın neresinde kendisine "Kirli adam" diye yazan bir çalışanını göndermek isteyen patron haksız bulunur?
Andrew Finkel niye kovulmuştu?
Bundan iki sene önce Andrew Finkel, Gülen Hareketi'nin İngilizce gazetesinden atılmış ve Cemaat'ten şöyle açıklama gelmişti.
"PKK yanlısı bir gazetede Türk milliyetçiliği yapan bir yazara, bir Türk milliyetçisi gazetede PKK yanlısı yazara, bir Ermeni gazetesinde soykırım karşıtı bir Türk milliyetçisine, Cumhuriyet, Sözcü gibi ırkçı-laikçi gazetelerde tam anlamıyla liberal demokrat kalemlere neden yazdırılmıyor, diye sormak nasıl ki abesse, bir gazetenin yazılarını uzun süredir editoryal çizgisinin dışında gördüğü bir yazarıyla medeni bir şekilde yollarını ayırmasını sorgulamak da abestir."
Bu açıklama çok haklı ve kendi içinde tutarlıydı. Finkel, Emniyet ve Yargı'nın tamamen Gülen cemaatinin kontrolünde olduğunu söylüyor ve Nedim Şener, Ahmet Şık, Hanefi Avcı, Büşra Ersanlı gibi isimlerin suçsuz yere Cemaat tarafından içeri atıldığını ve Cemaat medyasının da kara propagandayla tetikçilik yaptığını savunuyordu.
Cemaat'in "Farklı düşünen aydınları tutuklama çetesi" gibi çalıştığını düşünen birinin cemaat medyasında yazması abesti. Doğru olan Finkel'in daha önceden istifa etmesiydi. Tıpkı 28 Şubat'ın Başbakanı Mesut Yılmaz'ı destekleyen Zaman Gazetesi'nden istifa ettiğini dün şu satırlarla açıklayan Mehmet Barlas gibi.
"Mesut Yılmaz'ı eleştiren cümlelerim yazılarımdan çıkarılmak istendiği için ayrıldım Zaman'dan. 28 Şubat'ta atanmış Mesut Yılmaz'a sergilenen muhabbet ve hoşgörünün şimdiki seçilmiş Başbakan Erdoğan'dan niçin esirgendiğini anlamakta tabii ki zorlanıyorum."
Cemaatin tutarsızlığı
Peki şimdi ne oluyor da cemaat çevreleri böylesine tuhaf ve tutarsız biçimde Sabah'a saldırıyor? Sabah'ın sahibine ağır hakaret eden biriyle yolların medenice ayrılmasından niye rahatsız oluyorlar? Bir Zaman çalışanı, NY Times'a yazı yazıp Ali Akbulut'a ya da Fethullah Gülen'e "Kirli ilişkiler içinde" dese, o kişinin atılması da "insan haklarına aykırı" olacak mı? Niye Sabah'la ilgili uluslararası medyaya yanlış bilgiler pompalıyor bazı cemaat mensupları? Gülen Hareketi'ne böyle bir tavır yakışıyor mu?
Genelkurmay ve Pensilvanya
Mehmet Barlas dün şöyle yazmış...
"Acaba şimdi de bazıları 'Alternatif iktidara giden yol Pensilvanya'dan geçer' diye mi düşünüyor. AK Parti'ye öfkeli veya bu iktidara alternatif arayan kim varsa, mutlaka Fethullah Gülen'i ziyaret ediyor."
Eski Türkiye'de "alternatif iktidar" arayanlar Genelkurmay'a giderdi. "Paşam bizi başa getirin, ne isterseniz yaparız" derlerdi. Yeni Türkiye'de "alternatif iktidar" arayanlar Pensilvanya'ya gidip "Hocam bizi başa getirin, ne isterseniz yaparız" mı diyor yani? "Paşa vesayeti"nden "Hoca vesayeti"ne mi geçtik? İyice kafam karıştı...
Zaman'ın ikinci adamı Mehmet Kamış geçenlerde yazısında "Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasında fark yok" derken acaba bu durumu mu kastetti?