Kim derdi ki, Arap Baharı'nın heyecan, ateş ve isyan günlerinde, diktatör Mübarek devrildikten sonra kapatıldığı hapishaneden çıkarılacaktır?
Kim derdi ki, 2013'te gerçekleştirilen bu darbeye bütün dünya destek verecektir. Arap dünyası bile, hiç lafı eğip bükmeye gerek yok, bu darbenin arkasında duracaktır.
Kim derdi ki, Esed'in gerçekleştirdiği gaz katliamına tüm dünya suskun kalacak, göz yumacak, çıt çıkarmayacaktır.
***
Bütün bunlar teker teker şaşkınlık verici. Ama tümü yan yana geldiğinde ortaya çıkan sonuç hayret uyandırıcı olmaktan çok uzak.
O sonuç
Arap Baharı'nın
Arap Hazanı'na dönüşmesidir ve değerlendirmesini bilenler için bu gerçekten "olağan" bir durumdur.
Nedeni açık:
Arap Baharı, bir
demokrasi hareketiydi. Kitleler beklenen veya beklenmeyen bir şekilde harekete geçti. Başlarındaki diktatörlerinden kurtulmak istediler. Fakat ortada hiç de ince olmayan, gayet kalın, kaba ve belirleyici bir ayrıntı vardı:
demokrasinin o coğrafyaya nasıl geleceğini dünya yeterince düşünmemişti.
Ya da daha çok kullanılan bir ifadeyle belirteyim:
dünya o coğrafyanın demokrasiye yönelmesine hazır değildi. Bu hazırlıksızlığın altında da
demokratikleşme değil modernleşme arayışı yatar. Batı OD'nun
modernleşme içinde demokrasiye geçişini benimser ama
demokrasi içinde modernleşmesine uzak durur.
***
1950'lerde, daha doğrusu 1960'larda da Türkiye'de ve dünyada bugünküne benzer şekilde
modernleşmeye geçiş provası yapılmıştı. Bizim seçim yoluyla demokrasiye geçtiğimiz (ve modernleştiğimizin kabul edildiği) dönemde de,
1960'larda da, Batı, Ortadoğu bölgesinde gene
darbeler yoluyla modernleşme modelini devreye sokmuştu. O dönemlerde,
İran'da, Irak'ta, Mısır'da, Suriye'de yaşanan darbelerin ardında hep bu arayış vardı:
demokrasi ama Batıya bağlı, Batılı normları kabul etmiş bir demokrasi.
Batı, OD demokrasilerinin sadece demokratik yaşamın temel ilkeleriyle bütünleşmesini yeterli bulmadı hiçbir zaman, o şekilde bir demokrasiye de inanmadı. Onun istediği kendisine bağlı bir yönetimin demokratik yoldan iktidar olmasıydı. Arap Baharı sonrasında
Mısır'da ortaya çıkan durumun altında da,
Esed'in bu zulmüne rağmen gördüğü kabulün altında da bu neden yatıyor. Mısır'da, Batı,
Mursi'yle hata yapıldığına inandı ve onu devirdi.
Mursi ve
İhvan "
kontrolsüz halk hareketi" demekti. Oysa demokrasi olacaksa kontrol içinde olmalıydı. Aynı şekilde Esed üstünden de Suriye'de ortaya çıkabilecek benzeri bir kaotik durumu engellediğine inanıyor Batı. Kendisine bağlı bir yönetimi bulabilir ve örgütleyebilirse o vakit Esed'i alaşağı edecektir. Batı ders almasını bilir. Irak'tan, İran'dan ve Libya'dan hatta Mısır'dan öğrendiği dersler bunlardır.
***
Mısır darbesi 1960'ların
Amerikan demokrasisi tezlerine dönüştür ve o da
Batı değerlerine sahip ordu eliyle modernleşme anlayışına dayanır. Arap Baharı bu anlayış nedeniyle Arap Hazanına dönüştü. Şimdi Arap dünyasının yeniden toparlanması beklenecektir.
İşte o noktada
Mübarek'i deviren Türkiye'ye ciddi ve önemli bir rol düşüyor. Belki yeterince görmediğimiz ve anlayamadığımız ciddi, önemli ve diplomatik bir rol! Bekleyen okuyacak!