Modern siyaset partiler siyasetidir. Parti kendisi modern bir mekanizmadır. Babası olarak Lenin'i görmemek zordur. Kendisinden önceki dar, içine kapalı, kulüp havasındaki parti anlayışını Lenin tepeden tırnağa değiştirdi, etkin, canlı kanlı bir varlığa dönüştürdü.
21. yüzyıl deyin, 20. yüzyılın son çeyreği deyin, siyasal partilerin eski önemini kaybettiği dönemlerdir. Bugün siyaset eski gücüne sahip değil ileri Batı toplumlarında. Her yerde artık tanınamayacak kadar değişmiş toplumsal yapıları karşılayacak yeni siyaset mekanizmaları üstünde düşünülüyor, çalışılıyor. Bütün o Occupy hareketleri ve ardından gelen tartışmalar bu doğrultuda gelişiyor.
Biz, dünyada partilere diğer toplumlardan daha fazla önem ve değer veren bir toplumuz. Parti de particilik de parti siyaseti de bizde, modernleşmemizin bir hali olarak, hâlâ çok etkili. Gezi olayları artık bizdeki modelin de değişmesi gerektiğini işaret etse, son on yılda, hatta son yirmi yılda dönüşen kitleler, bu beklentileri beslese bile, parti "gerçeğinin" Türkiye'de önemini kaybettiğini söylemek zor.
O kadar böyle ki, siyaset bizde şimdi iki parti arasında cereyan ediyor. Bu, dünyadaki iki kutuplu siyaset anlayışından hayli farklı. Mesela muhafazakâr parti- işçi partisi ayrımı değil bizdeki. Daha spesifik yanları var. İnsanlar neredeyse tutkusal bir anlayışla sürdürüyor partilerle ilişkilerini. Ama bu iki partinin de Türkiye'deki siyasetin yapısal sorunlarını derinleştiren birer özelliği var ki, asıl takıldığım o: İki parti de tek boyutlulaşıyor bir noktadan sonra.
***
CHP, neredeyse ideolojisi olmayan, bütün o
ulusalcı-yenilikçi zıtlaşmalarına rağmen gerçek anlamda ideolojik hiçbir meselenin
tartışılmadığı, tarihsel birikiminin rantıyla bütünleşmiş bir parti.
Kitle tabanı yok bu partinin, sosyolojik olarak. Varsa da, malum: Kentli, yaşlı, yüksek eğitimli, yüksek gelirli. Genel Başkan'ı bile yeterince belirgin değil. Bu niteliklerde bir partinin siyaset üretmesi neredeyse olanaksız. Sadece CHP olarak yaşayan bir parti. CHP: ötesi yok!
AK Parti'ye bakınca çok değişik karakteristikler taşıyan bir yapı görülüyor. CHP'nin tam tersine müthiş bir tabanı var, ideolojisi ne keskinleşti ne kesinleşti ama gene de kendisini baştan beri
muhafazakâr demokrat olarak temellendirdi. On yıldır iktidarda, Türkiye'yi
ekonomik ve sosyal planda dönüştürdü. Ama o parti de siyasette bütün bu niteliklerinden daha fazla Genel Başkanı'yla anılıyor. Lider partinin diğer özelliklerinin önünde yer alıyor.
Bir taraf sadece bir
partiye yönelirken diğer taraf
liderle kendisini özdeşleştiriyor.
Karizmatik lider hâlâ Türkiye'de çok etkili. İdeoloji başta olmak üzere, toplumsal ve siyasal dönüşüm onun kişiliğinde ve yöneticiliğinde somutlaşıyor.
Sonuç, Türkiye'deki siyasetin daha geniş bir alana açılamaması.
CHP ideoloji üretmediği için ekonomik ve sosyal, hatta siyasal model geliştiremiyor. Geliştirilen modellere muhalefet yapamıyor.
AK Parti de artık geçmesi gereken yeni aşamaya erişemiyor. Lidere dönük olumlu olumsuz tepkinin ötesindeki mekanizmaları işletmekte zorlanıyor.
Bu iki parti ve yapı arasında AK Parti elbette CHP'den daha ileri bir noktada. Bunda kuşku yok. Ama sorun da o: Hâkim partiye seçeneğin oluşturulmaması. Demokrasinin tek kanatlı bir kuşa dönüşmesi.