Üç ana sorun son günlerin hengâmında gelip kapıya dayandı: AB, Kürt barışının ikinci aşaması, Aleviler.
AB konusu bu çerçevenin biraz daha dışında duruyormuş izlenimini veriyor. Ama değil. O da dahil, bu üç sorun da Türkiye'nin verdiği demokrasi sınavının uzantılarıdır.
Bu demokrasi sınavı sadece bugün verilmiyor. Yüz yıllık bir geçmişi var. Fakat bugünkü sınav öncekilerden ayrılıyor. Eskiden demokrasiyi sadece makro planda yer alan konular çerçevesinde düşünüyorduk. Hatta düşünemiyorduk. Çok partili hayata geçmeyi, oyla çoğunluk iktidarı seçmeyi demokrasi sanıyorduk. Olmadığı anlaşıldı. Demokrasi, ne yapalım ki, 1990'lardan itibaren önemli bir dönemeç aldı. Radikal demokrasi, o çoğunluk oyu olmasa da, seçim yapılmasa da işletilebilecek bir kurumsal model şeklinde çıktı ortaya. Çünkü demokrasi artık insanların yaşama alanlarına, gündelik ilişkilerine kadar inceltilmişti.
Bu dönemde Türkiye büyük adımlarını attı. Vesayet rejiminin geriletilmesi, askerin sivil yönetime bağlı hale getirilmesi, halk iradesinin tüm devlet kurumlarının oluşumunda tek tercih olarak görülmesi, işletilmesi. Bunları başardığı içindir ki, Türkiye ekonomisini düzeltti. Şimdi Daron Acemoğlu ve James Robinson'un kitabı bir kere daha yazıyor bu tarihi, alışılmış, 1960'larda geliştirilmiş modeli tersine çevirerek. Önceleri ekonomisi olmayan ülkelerde demokrasi olmaz deniyordu. Şimdi, matematiksel olarak gösteriliyor ki, demokrasisi olmayan ülkelerin ekonomisi olmuyor.