Hayır bitmedi.
Eski Genelkurmay Başkanı'nın tutuklanması, ikinci başkanın tutuklu bulunması, çok sayıda generalin cezaevinde yatması sadece Türkiye'de değil dünyanın herhangi bir ülkesinde son derecede önemlidir ve bildiğim kadarıyla da zaten dünyada başka bir örneği de yoktur. Evet, Arjantin, Yunanistan gibi ülkeler komutanlarını yargılamıştır ama bizimki gene de belli bir farka sahiptir.
Buna rağmen askeri vesayet bitti denemez. Her şeyden önce ortalıkta henüz devam eden bir yargı süreci var. Bir savcının hazırladığı iddianameyi bir mahkemenin kabul ederek eski genelkurmay başkanını tutuklaması yabana atılacak, gözden kaçırılacak bir nokta değildir ama gene de yargı süreci devam etmektedir. Her şey halihazırda birtakım iddiaların yargı vetiresinde ("sürecinde" demek istemedim, o sözcüğün artık her şey için kullanılması karşısında, "süre" sözcüğü yerine ikame edilmesi karşısında ben "sürecin" eski dildeki karşılığı olan "vetire"yi tercih ettim; doğru kullanımı budur) kanıtlanıp kanıtlanmayacağıyla ilgilidir.
Kaldı ki, bir de "maşeri vicdan" diye bir şey var ve itiraf edelim ki, o cihette işler karışmaktadır. Eğer şu yargılamalar hızlanmaz ve kişisel olarak içinde yer aldığı ilişkileri, ait olduğu cepheyi tamamen yanlış bulsam da Mustafa Balbay'ın artık üç yılı aşmış tutukluluk haline, hücre "cezasına" behemehal bir çare bulunmazsa bu işler bir süre sonra bambaşka algıların, sezgilerin mevzuu olacaktır. Malum çevrelerle iç içe yaşayan şer cephesi ve operasyon odakları şimdiden bazı mihrakları harekete geçirmiş, "dış çemberi" daraltmaya başlamıştır.
***
Bu durum Türkiye'nin bambaşka bir karar noktasına erişmesini zorunlu kılıyor.
Türkiye'nin
rövanşist duygulardan sıyrılmış, arınmış bir biçimde çözmesi gereken bir
asker sorunu var. Defalarca yazıldığı gibi bu Türkiye'nin
modernleşme tarihiyle ilgili yapısal bir sorundur. Modernleşmeyi, tarif edildiği ve ulus devletin kurucu unsuru olduğu haliyle asker ve bürokrat kadrolar kurdu. Bu yapı devlet eliyle servete kavuşturulmuş burjuvaziyi, sonra da uzun bir müddet boyunca gençleri ve aydınları askerlerin yanında tuttu. Her şeyin asker öncülüğünde/ koruyuculuğunda olacağına inanan, inandırılan bir toplumdan söz ediyoruz. Daha eskilere gitmeye gerek yok,
2007 yazında düzenlenen
Cumhuriyet Mitingleri bu görüşten kaynaklanıp sokağa taştı.
Bu sistemi kuran asker, 1960 darbesinden bu yana devletin belkemiği. O günden beri hiç kışlasına dönmedi asker, o bizim zavallı "modernist" siyaset bilimcilerin yazdığı gibi. 1980 anayasası bu sistemik yapıyı daha da pekiştirdi. Ben doğru olduğuna inanıyorum 8 yıllık (hatta daha uzun) sürekli ilköğretimin; ama bunun MGK kararıyla gerçekleştirilmesi utanç vericidir. Buna benzer daha sayısız örnek verilebilir. Hal bu iken ve asker-sivil ilişkisi henüz AB normlarının, standartlarının çok gerisindeyken, hatta o modelle hiç ilişkili değilken, devam eden askeri darbe girişiminin sorgulanmasıdır.
***
Bu çok önemli bir hamledir fakat
askeri vesayetin bitirilmesiyle ilgili değildir. Onun bir girizgâhıdır, dibacesidir ama vesayet çok daha kapsamlı bir şeydir. Yerinde durmaktadır. (
2010 askeri şûrasını ve
Erdoğan'ın tutumunu şu tutuklamadan daha önemli bulduğumu belirteyim.)O kadar durmaktadır ki, Türk eğitim sistemi bile bugün militer bir anlayışla tedris etmektedir. Gidin okullardaki uygulamalara bakın, ders kitaplarını gözden geçirin.
Öte yandan, başkasının ne dediğini bilmem, son askeri darbe girişimi olan ve
ulusalcılık denen melaneti türetmiş
27 Nisan girişimi son derecede başarılıdır kendi maksadı bakımından. Toplumdaki asker-bürokrasi dolayısıyla vesayetçi kesim ayaklandırılmıştır, müttefik olmaktan çıkarılıp militana dönüştürülmüştür.
***
Şimdi daha zor bir durum var ortada. Devletin içindeki asker durduğu yerde dururken şu yaşananların aşılması daha güçleşecektir. Sivil iktidarın bu meseleyi şimdi bambaşka bir tarzda ele alması gerekiyor. Bunun yolu hâlâ
ordu meselesini folklorik bir anlayışla kavrayan toplumu demokrasi ve asker-sivil ilişkisi konusunda bilinçlendirmektir, modernleşmenin artık
uluslaşma, ulusallaşma değil demokratikleşme olduğuna inandırmaktır.
Elmayla armudu ayırmak kolay, vişnelerle kirazları konuşalım...