Sanıldığının tersine sorun doğrudan CHP ile ilgili değil. CHP bu işlerin içinde gelişmelerin tayin ettiği bir "eleman" yalnızca. Türkiye, epey bir süredir, benim restorasyon dönemi dediğim bir başka ve çok daha önemli hadiseyi tartışıyor. CHP onun bir turnusol kâğıdı.
***
Bu toplum kendisini birdenbire, hiç beklemediği bir şekilde bir dönemin kapanışıyla yüz yüze, karşı karşıya buldu. Önemli olan değişim değil,
değişimin nasıl gerçekleştiği. Çünkü bu ülkede yaşayan insanlar 20. yüzyılın başında gene bir çağın, bir modelin, bir yapının bitişine, tükenişine tanıklık etti. Aradaki fark dönüşümün bu defa
toplumdan kaynaklanması, hiç değilse toplumun geniş kesimleri tarafından desteklenmesidir.
Şimdi bize, eski, tarihin kuyusuna düşmüş gibi geliyor ama
Özal dönemi de benzeri bir gelişmenin kapısını aralamıştı. O dönemde de yakın tarihin yetersizlikleri ortaya koyulmuştu.
1930'ların devletçi mantığıyla ve modeliyle daha fazla bir gelişme sağlanamayacağı ilk defa o dönemde dile getirilmişti.
***
O tavrın benimsenmesinde
Berlin Duvarı'nın çöküşüne giden olaylar etkili oluyordu. Duvar 1989'da çöktü ama öncesinde iki önemli gelişme rol oynadı.
Birincisi, Doğu Bloğu, bilhassa
Polonya'da başlayan ve her ülkede derece derece kendisini gösteren, Arap Baharı'na benzeyen bir dalgayla sarsıldı. O sıcağa kar dayanmazdı, nitekim
Berlin Duvarı eridi. İkincisi,
1979'da İngiltere'de
Thatcher'ın iş başına gelmesiyle,
Reagan, Kohl, Özal çizgisi oluştu. Yani
neo-liberal ekonomilerin hâkimiyeti başladı. Neoliberal politikaların öne çıktığı bir dönemde devletçilik ve onunla özdeşleşmiş politikalar daha fazla savunulamazdı.
Nedeni çok basit. Özal dönemi Türkiye'de
liberalizasyonu başlatıyordu. Bu hiçbir biçimde
siyasal bir liberalleşme değildi. Ama ona giden yolda önemli bir dönemeçti. Çünkü liberalizasyonun doğmasında ekonomik nedenler kadar, Türkiye'deki
burjuvazinin artık
devletten bağımsızlaşmak istemesi de rol oynuyordu. Burjuvazi artık devletin o 1930'lardaki anlayışından, uygulamasından kurtulmak istiyordu. Dönemin haberleşme, iletişim imkânları Arap Baharı'nı Türkiye'de yeşertmişti.
***
Öyle bir açılıma dönemin partisi
SHP cevap veremedi. Üstelik karşısındaki ANAP dökülüyordu. Belki SHP dünyayı ve toplumu daha iyi okuyan, değerlendiren ve ona dönük politikalar üreten bir kadroya sahip olsaydı tarih değişebilirdi. Olamadı, ANAP gibi o da eridi gitti. (CHP'ye iltihak etmesinin gerçek sebepleri nelerdir, 28 Şubat'la bağları var mıdır bu birleşmenin, varsa bunlar nelerdir soruları üstünde çalıştığım bir kitabın konusu.)
Şimdi daha beter bir şey yaşanıyor. İktidarda çok güçlü, içinde bulunduğumuz dönemle örtüşen, onu kavramış, konjonktürü çok iyi değerlendiren bir
AK Parti var. Ayrıca o AK Parti,
askeri vesayete önemli darbeler indirdi. Başta yargı olmak üzere
bürokrasiyi kırdı. Böyle bir ortamda o kesimin ideolojisi olan 1960'tan sonra
askeri darbeler eliyle üretilmiş yapay ve folklorik Atatürkçülük daha fazla devam edemezdi.
Kaldı ki, burjuvazi devletten özgürleştikten sonra bu dönemde
küreselleşiyor, bürokrasiye en büyük tepki o kesimden geliyor. Sonra
halk var. Yeniden siyasallaşan ve kendi iradesini iktidarda, siyasal pratikte gören, bulan halk. Böylece eski CHP ideolojisi, CHP tarafından hâlâ sahip çıkılan eski yapı ne burjuvazi tarafından destekleniyor ne halk tarafından. AK Parti'yi destekleyen hem bir sermaye (burjuvazi) söz konusu hem halk.
Böyle bir dönemi CHP ne görüyor, ne okuyor, ne anlıyor. Arkasında bir
sosyoloji yok bu partinin. Önünde de bir
ideolojisi bulunmuyor. Dayandığı sınıfsal yapı neredeyse folklorik denebilecek bazı tepkiler içinde, sadece. Yaşanan ve elbette bin türlü eksiği olan dönüşümü CHP somut bir bilinçle okuyamadığı için onu somut bir zeminde eleştiremiyor da. Benim bildiğimse sosyolojiyle bütünleşen bir ideoloji üretemeyen her partinin yok olup gideceğidir.
***
Konu CHP değil, onu da aşan Türkiye. Yani
restorasyon dönemi.