Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Olmaz, olmuyor, olmayacak...

Çünkü CHP'li bir grubun Suriye'yi ziyarete gitmesi olacak iş değil. Hayatta olmadığı gibi siyasette de hiçbir şey tesadüf değil. Eğer CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler, Suriyeli Kadınlar Birliği'nin davetlisi olarak yanında Atatürkçü Düşünce Derneği, İşçi Partisi, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Emek Partisi temsilcileri olarak ve diğer CHP'li kadın milletvekilleri ve temsilcileriyle birlikte oraya gidiyorsa bu tesadüf olamaz. İdeolojik bir tavırdır. Katıldıkları toplantı "Anti Emperyalist Kadınlar Buluşması" adını taşıyormuş. Güler, daha sonra yaptığı açıklamada Batı medyasının doğru bilgi vermediğini belirtmiş. "Halep ve Şam'da hayat normal" demiş. "Gerçeklerle ilgili gözlem fırsatı bulduk" demiş. Suriyeli kadınlar Birliği Başkanı da reformların devam ettiğini, halkta olumlu karşılık bulduğunu vurgulamış. Keller fodullar mı demek gerekir, bilemiyorum...
Hiçbir şeyin tesadüf olmaması gibi hiçbir şey masum da değildir. Şimdi İP'nin, ATD'nin ideolojik tavırlarını yok sayarak bu geziyi değerlendirme imkânı olmadığına göre "cereyan eden" ilişkilerin ne türden olduğunu da anlamak kabil. Kaldı ki, bu kesim Türkiye'de bir blok. Cumhuriyet Mitinglerini bu blok yönlendirdi. Güler de onun öncülerinden biriydi.
Öte yanda Suriye'de Baasçı bir rejim var. Neredeyse yarım yüzyıldır devam eden, son zamanların tekrar moda ettiği tabirle "otokratik", despot bir rejim bu. Son zamanlarda Arap Baharı ortaya çıkıp sarsana kadar bu rejimler asker- bürokrasi ittifakına dayanıyordu, hanedanlık olarak devam ediyordu; liderler ülkelerini demir yumruklarla yönetiyordu. Kaddafi kendisini öldürmeye gelenlere "ben sizin babanızım" demişti. İlişkinin mahiyetini yeteri kadar açıklayan en çarpıcı ifadelerden birisiydi bu.
Suriye'deki, Mısır'daki, Libya'daki rejimler devrilsin. Benim kişisel arzum ve beklentim bu yöndedir. Dolayısıyla, hele bugünden sonra, bunca kan akıtılmışken o rejimlere destek vermeyi aklım almaz. Ama Batı'nın o rejimleri devirirken masum olmadığına da sonuna kadar inanıyorum. İngiltere, Fransa, Almanya ve Amerika, doğacak boşlukları kendileri doldurmak ister. İçlerinde geleceğe dönük olarak taşıdıkları emeller onların tarih boyunca geliştirdiği projelerin, politikaların bir uzantısıdır. Batı OD'yu kendi arka bahçesi sayar. Oradaki petrol parasının Sarkozy'yi son seçimlerde nasıl desteklediğini sağır sultan bile duydu, biliyor.
Bütün bunlara rağmen Türkiye- Suriye arasında bir etkileşim varsa o ilişkiyi sağlayanların niteliği üstünde düşünmek bana daha önemli görünüyor. Öyle, çünkü dosdoğru söyleyelim, Türkiye'de Baasçı rejimi özleyenler, "tek yol" olarak görenler var.
Nasıl olmaz? Baasçılığı ilham eden uygulamaları tarihsel olarak CHP kurdu, geliştirdi. 1960 sonrasında da CHP'nin ve yanlış Türk solunun çeşitli kanatları bu defa OD'dan Baasçılığı devralmak için kolları sıvayıp orduyla, cuntalarla işbirliğine gitti. Şimdi de aynı yanlış sol mantıkla bakıp, anti emperyalizm gibi şatafatlı bir kavramın ardına sığınıp gene asker- bürokrasi ittifakı içinde bir "siyasal dönüşüm" gerçekleştirmeyi arzuluyorlar.
Diyelim ki, İP marjinal bir partidir. Fakat CHP'ye ne diyeceğiz? Kemal Kılıçdaroğlu göreve geldikten sonra parti bir kere daha "Yeni CHP" olarak adlandırıldı. Ama kısa bir süre içinde anlaşıldı ki, CHP, şimdi davası süren, tartışması devam eden kanatların partisi olmak yolundadır. Son seçimlerde yapılan tercihler, bütün o Cihanerler, Tarhanlar, Aygünler, Gülerler, Haberallarla birlikte CHP belli bir çevrenin partisidir. Parti bütün siyasetini iki tutuklu kişinin milletvekilliği üstüne kurmuştur. Genel Başkan sosyal demokrasi adını ilaç için olsun bir kere ağzına almamıştır. Folklorik, antropolojik bir nitelik kazanan kavramlar üstünden politika yapmaktadır. Kısacası, CHP "yeni" derken 1930'ların partisi olmaya yönelmiştir. Şimdi G.B Yardımcısı da tıpkı zamanında Ecevit'in kalkıp, dostum, kardeşim falan dediği Saddam Hüseyin'in ayağına gitmesi gibi Suriye'ye gitmektedir.

***

Ne yenidir CHP, ne olacaktır, ne de olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA