Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Prag Baharı- Arap Baharı

Demek ki, "bahar ateşi" diye bir şey var diyerek başlayayım. 1968 baharında Prag olayları yaşanmıştı. Aradaki fark muhakkak olsa da ve her ne kadar olaylar daha önceden başladıysa da, şimdi Suriye'de patlayan karmaşayı göz önüne alıp 2011'de de Arap Baharı ortaya çıktı diyeyim. Bıraktığı izler kalıcıydı kalıcı olmasına ama Prag baharı olayları sevindirici değildi. Tıpkı şimdi OD'dan gelen haberlerin üzücü olması gibi. Şaşırtıcı olan Suriye'deki olaylar.
Şaşırtıcı, çünkü neyin nasıl gelişeceği kendisini çoktan beri gösteriyordu. Beşar Esad'la yakın dostluk ilişkileri içinde bulunan Türkiye de ona gerekli uyarılarda bulunuyordu. Ama Esad, bütün diktatörler gibi, temel reflekslerini geriye çekemedi. Bazı "ödün"ler verdi ama daha fazlasını da verse olaylar yatışmayacaktı. Çünkü sorun Esad ailesinin kendisiydi. Sorun diktatoryanın mevcudiyetiydi. Hele Mısır'da ve diğer ülkelerde yönetici kişi ve ailelerin çekilmesinden sonra bu talep tümüyle öne çıkmıştı. Esad, Mübarek olmayı değil Kaddafi olmayı seçti. Yazık!
Belki şaşırtıcı bulunmayabilir de Suriye'deki durum. Sonuç olarak Esad'ın babası da 1982'de baş gösteren bir ayaklanmayı binlerce ölü pahasına, şehirleri bombalayarak bastırmıştı. Ondan sonra da demir yumruğunu toplumun üstünden eksik etmemişti. Üstüne üstlük iktidardaki Nusayri azınlıktır. Toplumun % 15-20'sini teşkil eder. Geriye kalan % 80'i yönetir. Baas rejimi bütünüyle bir diktadır. Asker ve bürokrasinin dar ve haddinden fazla kişiselleştirilmiş bir iktidarla kurduğu, onun kontrolünü kabul ettiği bir rejimdir.
Bütün bunlara rağmen Arap Baharı, 1989'da Berlin Duvarı'nın düşmesinden sonra birbiri ardınca yıkılan eski Doğu Bloku iktidarlarını anımsatıyor. Şimdi o bölgede isyandan, başkaldırıdan, özgürlük ve demokrasi arayışından payını almamış bir tek ülke yok. Fakat durum bu noktaya gelince denklem büsbütün karmaşıklaşıyor. Bölgenin artık üç odak noktası var: Türkiye, İran ve İsrail. O karmaşık denklem bu üç parametreyle çözülecek veya daha da dolaşacak. Bu karmaşa içinde Türkiye, Arap Baharı'nı dışarıdan tetikleyen ülke oldu. İslam - modernleşme- demokrasi üçgenini ülkede bütün sancılarına rağmen ayağı üstüne dikmesiyle oralarda patlayan bombanın fitilini ateşledi. Üstelik, Mısır çıkışından sonra olayları adeta üstlendi, adeta yönlendirdi. Ayrıca, Suriye, hem coğrafi hem siyasal nedenlerle Türkiye'nin kendisi sayılabilecek kadar iç içe olduğu bir ülke. Bu gelişmeler Türkiye'nin kontrol edemeyeceği kadar zorlu bir gerilim doğurmaya aday. Belki bölgeye yönelik 1948 sonrası politikasının çökmesinden duyduğu kaygıyla ABD bundan sonra daha farklı hareket etmek isteyecek ve Arap Baharı bir kere daha ve çok hazin bir biçimde Prag Baharı'na benzeyecek. Farklı bir yüzle, farklı bir dokuyla ama gene de Prag Baharı'nı andıran bazı filizler yeşerterek. Türkiye için asıl sınav şimdi başlıyor ve bu çok önemli.
O bölge, çünkü, Türkiye'dir. Emperyalist emellerle değil. Bin kere değil. Asla değil. Sadece somut tarih ve coğrafya olarak.
Türkiye baharı desek çok mu ileri gideriz?
Açıklama: Pazartesi günkü yazım üzerine Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ aradı. Kendisiyle çok rahat, geniş ve uzun bir görüşme yaptım. Sayın Bakan, performans sisteminin, diğer gerekçelerle birlikte, kamuya getirilmiş önemli bir reform olduğunu öne sürdü. Tıp fakültelerinde hiçbir biçimde "ölçülmeyen" eski düzenin diğer ülkelerdeki uygulamalarla ölçülebilir hale getirilmesindeki gerekliliği anlattı. Tam zamanın yanı sıra bu sistemin "sabit ücret"le uygulanmasıyla genel bir kabul gördüğünü belirtti. Fakat iki türlü eleştirinin olduğunu vurguladı. Bir grup bütünüyle performans sisteminden vazgeçilmesini, bir grup da sabit ücretin çok yukarılara çekilmesini istiyor. Bakanlık bunlara kapalı. Üçüncü grup eleştiri de benim yazımda yansıyordu. Yazımda vurguladığım şeyi yani mevcut performans uygulamasının tıp akademiyasına bilimsel araştırma yapmak için zaman tanımadığı eleştirisini ise müzakereye tümüyle açık olduğunu belirtti. Performans sistemi kabul edildikten sonra "ince ayar" yapmanın her zaman müzakereyle mümkün olacağını dile getirdi. Kendisine duyarlılığı nedeniyle teşekkür ederim. Umarım konuyla ilgilenenler için bu gelişme ve açıklama bir yarar sağlar.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA