Sadun Aren öldü. Türk solunun bir dönemi kapandı.
Aren ilginç bir kimlikti. Siyasal kişiliği, Türkiye'de çok önemli bir dönem sayılması gereken 1960'larda öne çıktı. İlkin Yön dergisinde, daha sonra Sosyalist Kültür Derneği'nde, nihayet TİP'te etkili oldu.
Türk solu 1971'de gerçekleşen 12 Mart muhtırasıyla yenildi. Ondan sonra Aren de eski etkinliğinden uzaklaştı. Ömrünün son yıllarında eski görüşlerini eleştirmesiyle ve yayınladığı Puslu Camın Ardından isimli anı kitabıyla gündeme geldi. Yaşamını çok onurlu bir kişi olarak tamamladı.
Hayatta kendisini sadece bir kez gördüm. Henüz çok gençtim. Eleştiri yazmaya yeni başlamıştım. Beni o yanımla kendisine takdim ettiler. Müthiş saygılı bir insandı. Başka bir şey yapmadığımı sanarak, "Geçiminizi nereden kazanıyorsunuz?" diye çok mahcup bir biçimde soruşu hala aklımdadır.
Bir saptama, bir eleştiri...
Bundan birkaç yıl önce verdiği bir mülakatta görüşlerini eleştiriyordu. Ben de oradan hareket ederek onu eleştirdim. Tartışma, bugünkü kuşakların artık hatırlamadığı bir konudaydı.
1968'de Sovyetler Birliği, kendi ekseninden kopmaya çalışan Çekoslovakya'ya tepki gösterdi. Tanklarıyla gidip o ülkeyi işgal etti. "Kadife Devrim" diye adlandırılan bağımsızlık arayışını ezdi.
"Prag Baharı" diye bilinen bu olgu dünyanın her yerinde sosyalizmin yeniden gözden geçirilmesine yol açtı. 1970'lerde etkili olan ve Batı Avrupa sol (sosyalist ve komünist) partilerinin, "proletarya diktatoryası kurmak" hedefini programlarından çıkarmalarına ve Sovyetler Birliği mihverinden ayrılmalarına yol açan, ayrıca hem 1968 olaylarını hem de genel olarak özgürlük tutkusunu ateşleyen bu hareket Türk sosyalizmi üstünde de kalıcı bir iz bıraktı. Ne var ki, bizdeki etki tersi yönde işledi.
Yıllar sonra yanılmak...
Türkiye İşçi Partisi (TİP) ikiye bölündü. Efsanevi lider, özgürlük ve bağımsızlık yanlısı Mehmet Ali Aybar işgali kınadı. TİP'in etkili isimleri Behice Boran ve Sadun Aren işgali olumlu karşıladı. Aybar dışlandı, Boran-Aren ekibi kazandı . Boran genel başkan oldu. (Aybar daha önce genel başkanlıktan ayrılmıştı. Bu hareket ayrılığı derinleştirdi. Bu konuları merak edenler Artun Ünsal'ın Türkiye İşçi Partisi isimli kitabını okuyabilir.) Aren, yıllar sonra o günkü değerlendirmesinin yanlış olduğunu söyledi. (Daha önce de TİP Olayı diye bir kitap yazmıştı.)
Ben de bunu eleştirdim. Zamanla görüşler böyle değişecekse daha başlangıçta zamanın kanıtladığı doğruyu savunanlar ne olacak, o tarihte, bugün eski görüşlerim yanlıştı, diyenlerin peşinde gidenler için ne söylenecek ve ortaya çıkan sorunların sorumluluğu kime ait olacak, diye sordum. Bugün de aynı şeyi düşünüyorum. Zamanı geri işletmek olanaksız. Ama yanılmışların da paylarına düşeni yapması da bana göre bir başka onur.
Sosyalizmden küreselleşmeye
Aren daha sonra anı kitabını yazdı. Orada daha ileri şeyler söyledi. Bir iktisat profesörüydü. Zamanında iktisat konusunda da farklı görüşlere sahipti. Son döneminde ise, hatta birçok insan terk ettikten ve eleştirel bir konuma geçtikten sonra, o bu defa küreselleşmeyi keşfediyor ve ona sahip çıkıyordu. Bu da bana şaşırtıcı gelmişti. Dediğim gibi, yanılmışların görüşlerine ben pek o kadar itibar etmiyordum.
Evet, Türk solu belki Aren'lerin, Boran'ların, Avcıoğlu' ların omuzu üstünde yükseldi. Ama ben o tarihi, kendisi de solda birisi olarak, "yanlışlar ve yanılgılar tarihi" olarak görüyorum. Solun bütün arayışına rağmen bugün zayıf ve cılız kalışının nedeni budur. Aren de bu yanılgıyı oluşturanlardan birisidir.
Gene de Aren'i saygıyla anıyorum. Çünkü, bu gibi durumlarda hep Fransızların bir sözünü hatırlıyorum. Onlar ikisi de felsefeci olan Aron ve Sartre'ı karşılaştırarak, "Aron'la haklı çıkmaktansa Sartre'la yanılmayı tercih ederim" der.
Evet, bazı insanlarla yanılmak bazen haklı çıkmaktan daha iyidir.