Bayram kana bulandı. Haberi aldığımda Trabzon'daydım. Tatilimi bir arkadaşımın yayla evinde keyif içinde geçiriyordum. Telefonun zor çektiği, kimsenin televizyondaki haberleri merak etmediği bir ortamda kafa dinliyordum. Gelişmeleri tesadüfen Twitter'dan öğrendim.
Ve işte o andan itibaren dünyam değişti. Gülen çehreler asıldı, sinirler gerildi.
Bayram sonrası, Trabzon'u, lezzetli yemeklerini, nezaket ve asalet yansıtan eski hayat tarzlarını, Karadeniz sahilinde duble yolun, ulaşımı sağlarken yaşanmışlığı yok ettiğini, Ayasofya Müzesi'nin cami yapılmasının sakıncalarını, tabiat dostlarının HES'lerden duyduğu endişeyi yazacaktım uzun uzun. Ama fırsat mı kaldı! Gaziantep yangın yerine döndü. Ateş düştüğü yeri yakmadı, bütün yurdu sardı. Herkesin gergin olduğu bilinciyle, dikkatli bir dil kullanarak olayı yorumlamaya çalışacağım; bazı tavsiyelerde bulunacağım.
1) Terör eylemini PKK üstlense dahi, onun arkasında Suriye olduğunu düşünüyorum.
2) PKK'ya duyulan öfke katiyen Kürtlere ve onların parlamentoda temsilcisi olan BDP'ye yönelmemelidir.
3) Hem BDP, hem de Kürt vatandaşlarımızın ağırlıklı olarak görev yaptığı sivil toplum kuruluşları bu olayı çok sert bir dille kınamalıdır. Açıklamalarını samimi ve inandırıcı bir üslûpla seslendirmeleri önemlidir.
4) Siyasi partiler, aralarındaki ilişkileri tanzim etmeli; zirvedeki gerginliği sona erdirmelidir. Bunda en önemli görev iktidara düşüyor. Yalnız, göstermelik olarak bir araya geldikten sonra yeniden salvoların başlaması daha büyük hayal kırıklığı yaratıyor. Bu da iyi bilinmeli.
5) Gaziantep terör eylemlerinin sık sık yaşandığı bir vilayetimiz değil. Sivil halkı da hedef alan bu eylem yurt çapında kaygıları derinleştirmiştir.
6) Hükümet için özeleştiri zamanıdır: "Terörle mücadelede başarısızız." Bunun sebebleri kamuoyuyla paylaşılmasa dahi, AK Parti yönetimi bünyesinde konuşulmalı ve nerede yanlış yapıldığı uzun uzun tartışılmalı.
7) Suçu, PKK'ya "terör örgütü" demeyen BDP'ye atmak ya da gelişmeleri yayınlayan medyaya yüklemek ile sorun çözülemiyor.