Twitter'ın faydasını gördüm. Aksi takdirde, CHP İzmir milletvekili Canan Arıtman'ın gene bir "hoşluk" yaptığının farkına varamayacaktım. Meğer Avrupa Türkiye Cumhuriyet Kadınları Derneği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş, CHP milletvekili Canan Arıtman da bu suç duyurusunu basına dağıtmış. Şikâyetin gerekçesi şu: "Hayrünnisa Gül, Emine Erdoğan ve diğer türbanlı bakan eşleri, kıyafet yasasına uymadıkları için, çağdaş Türk kadınını temsil etmiyorlar."
Böyle bir kıyafet yasası bulunmadığını tekrar hatırlatarak, Twitter'dan, "Yüksek Ökçeler" rumuzuyla linki gelen esprili bir yazıyı sütunuma almak isterim:
"Bu hanımın (Canan Arıtman) yaptığı ilk işgüzarlık değil. Daha önce de "Örtülüler gün ışığından faydalanmıyor" diye osteoporoz hapı dağıtıyordu bir yerlerde. "CHP ve Arıtman gibiler oldukça, AKP, daha uzun yıllar iktidarda kalacak" dedikten sonra, onun referans aldığı "dış görünüm süzgeciyle" bizi, en iyi hangisi temsil etmiş acep diye şöyle bir eskilere baktım. Allah'ın bildiğini kuldan saklayacak değilim. Kendime tıpatıp benzeyenini bulamadım doğrusu. Ama her birinde ortalama Türk kadınından bir şeyler bulmayı da başardım...
Temra Tözal'a bakıyorum... Hürrem Sultan'ı hatırlatıyor bana. Yok yok, haris bir kadın demek istemiyorum; sakın ha...
Yazmiye Temirel deseniz, ilkokul mezunu. Ağzını açıp iki kelime bile edemeyen, yanakları sıkılası tipik cefakâr Türk kadını teyzoşlarımızı andırıyor.
Cahşan Hanım, sade, aşırı mütevazı haliyle varoşlarda yaşayan, fabrika işçisi, romantik Türk kadınları gibi. Onun şahsında bizleri hayal eden yabancılar, açlıktan ölmek üzere olan sıfır bedene yaklaşmış, zafiyet geçiren bir Türk kadını düşünebilirler ancak.
Temra Tezer derseniz, eşinden dayak yediğini duyduğumdan itibaren, itilmiş, kakılmış mutsuz bir Türk kadını var zihnimde.
Solcay Paykal diye bir hanım varmış. Ne gördüm ne tanıyorum. Herhalde onun için de, en silik, en ezik, ama sabırlı Türk kadınını temsil ediyor diyebiliriz.
Bu saydıklarım en azından bir özellikleriyle bizleri temsil etmişler gerçekten de. Yani şimdikileri de bu gözle incelersek, hiç değilse öncekiler kadar "Bizden bazı özellikler" bulabiliriz. Ama bardağın boş tarafına bakıp, illâ da dava açmak gerekirse, benim de geçmişe dönüp, farklı bahanelerle dava açmam lâzım. Yok bu işin içinden çıkamadım ben. Bir de Ekşi Sözlük'e baktım. Türk kadınları olarak çok büyük bir fırsatı nasıl kaçırmışız diye de hayıflandım doğrusu. Ekşi Sözlük'ten alıntı: "Hürriyet'in 20. sayfasında, Kemal Derviş'in eşi Catherine Derviş için arkadaşları şu benzetmeyi yapmış: 'Catherine, Amerikalı olmasına rağmen tam bir Türk kadını gibidir. Kemal der başka bir şey demez. Kemal'in dediklerine uyar. Son derece uyumlu, sevecen, becerikli, anlayışlıdır ve tam bir ev kadınıdır.' Kasım Cindemir tarafından hazırlanan bu haberde, Türk kadının görevleri, erkeğinin emirlerini ne olursa olsun yerine getirmek, onu mutlu etmek, hamarat ve doğurgan olmak şeklinde sıralanmış. Belki de bu zihniyeti aştığımız zaman, toplumumuz daha önemli yerlere gelecektir."
Dizlerimi dövüyorum. Catherine Derviş fırsatını kaçırmışız... Bari Mehmet Şimşek fırsatını iyi değerlendirelim de, bizi Annalise Şimşek temsil etsin diyecektim ki, boşanmışlar. Bu kadar lâf etmişken aklıma şu gelmedi değil: Türk kadının temsil sorunu var da, Türk erkeğinin niye yok? Bu ülkenin erkeklerini, vakti zamanında, Züleyman Temirel gibi bir yakışıklı temsil ediyorken, hiçbir erkeğimiz -Atatürk'le kıyaslayarak- "Türk erkeğini temsil etmiyor" diye niye dava açmadı ki?