Hiçbir peygamberin davetine ulaşılamayan bir ara dönemde (Fetret Dönemi'nde) yaşayan bir adamın garip hallerini Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle anlatıyor:
Bir adam aşırı günah işledi. Sonra ölüm döşeğine düşünce oğullarına vasiyet ederek "Ben öldüğüm zaman cesedimi yakınız. Sonra ufaltıp kül haline getiriniz, küllerimi rüzgâra ve denize saçınız. Çünkü Allah'a yemin olsun ki; Rabbim eğer beni diriltirse bana hiç kimseye vermediği azabı tattırabilir."
Olayı anlatan Peygamberimiz (s.a.v) şöyle devam ediyor:
Adam öldü. Oğulları onu yakıp küllerini savurdular. Vasiyetini yerine getirdiler.
Yüce Allah yere "Aldığını geri ver" buyurdu.
Adam da o anda (dirilip) kalktı. Yüce Allah (biliyor olmasına rağmen, olaya bizler de şahit olalım diye) ona sordu: "Sen neden böyle bir vasiyette bulundun?"
Adam şöyle cevap verdi: "Senin korkundan dolayı. Küle savrulmuş olan vücuduma azap etmezsin diye böyle yaptım ey Allah'ım."
Yüce Allah bu kulu bundan dolayı affetti. (İbn Mace, Zühd, hd: 4255) Alimler böyle bir vasiyetin caiz olamayacağını belirtiyorlar. Nitekim alimlerin bir kısmı: "Bu olay Fetret Dönemi'ndeki bir olay" derler. Bazıları ise, adamın cehaletinden ötürü böyle bir vasiyette bulunduğunu söylerler.
Hayatı ciddiye almak lazım
Külümü havaya savurun diyen adam, hayatı yeterince ciddiye alan bir kul. Belki az biliyor, belki cahil, belki yanlış bir şey istiyor. Ama Rabbini ve varlığı ciddiye alıyor. Allah'a karşı olan hassasiyetini ise böylece ortaya koyuyor.
Allah da -yanlış iş yapmış olsa bile- kulunun bu yönelişini itibara alıyor, önemsiyor, değerlendiriyor. Çünkü yüce Rabbimiz, amelimizde hatamız olsa bile, niyetimizle bize karşılık verecektir.
O halde her sözümüze, hareketimize, niyetimize dikkat etmeliyiz.
***
Kâbe'nin huzurunda söyle
İmam Tavus El Yamani, âlimlerin önde gelenlerindendi.
Halk arasında itibarı çoktu. Ama halkın sevgisi yanında çekemeyeni de çoktur. Kıskananlar, İmam Tavus'a tuzak hazırlarlar.
Tuzak hazırlarken de hiçbir edep ve haya tanımazlar.
Zaten işin en tehlikeli olanı da budur ya.
Tuzak hazırlarlar. Bu tuzakta bir kadını kullanacaklardır.
Mekke'de bir güzel kadın bulurlar. Kadın süslenir.
Görevi İmam Tavus'u tuzağa düşürmektir.
"Ben onu baştan çıkarırım" der. Kadın cilvelenir ve İmam Tavus'un peşine düşer. İmam Tavus'un arkasından yürüyüp laf atmaya başlar, rahatsız eder, sıkıntıya düşürür. İmam Tavus kadına der ki:
"Senin derdini anladım. Arkamdan gel." İmam yürür, kadın da takip eder.
Nihayet Kâbe'nin yanına gelirler.
İmam Tavus kadına döner ve şöyle der:
"Ne istediğini açıkça söyle de ne yapacaksak burada yapalım." Kadın irkilir:
"Kâbe'nin huzurunda mı? Halkın huzurunda mı?" İmam Tavus cevap verir:
"Hakkın -Allah'ın- huzurunda yapmaktan çekinmiyorsun da halkın ve Kâbe'nin huzurunda mı yapmaktan çekiniyorsun?" Bizler her hareketimizin Yüce Allah tarafından kayıt altına alındığını düşünüyor muyuz? Yoksa hayatın bu acımasız ve kılıksız girdabında bu hesabı kulak arkası mı ediyoruz?
***
Cehennem ile ilgili küçük bir hatırlatma
Ahiretin iki önemli merkezi var; cennet ve cehennem.
Cehennem kötüler için hazırlanmıştır.
Yüce Allah'ın cehenneme atacağı hiç kimse için siz; O cehennemi hak etmemişti demezsiniz. Çünkü kimse hak etmeden oraya girmez.
Kuran-ı Kerim cenneti anlattığı gibi cehennemi de anlatır, tanıtır ve oradan kurtuluşun yollarını gösterir. Cehennem halkının ümitsizliğine de vurguda bulunur.
Cehennem ehli cehennemde:
"Ey rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki, dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim" diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir):
"Sizi düşünüp öğüt olacak kimsenin düşünüp öğüt olabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti.
Öyle ise tadın azabı." (Fatır, 36-37) Bu ayet bir yandan
"reenkarnasyon" gibi hurafe ve saçmalıklara bir cevap mahiyetinde iken; diğer yandan da ahiretteki büyük hasrete bir göndermede bulunur.
(Cehennem bekçileri) Derler ki: "Size Peygamberiniz açık mucizeler getirmemiş miydi?"
Onlar da: "Evet getirmişti" derler. (Bekçiler) "öyleyse kendinize yalvarın" derler.
Şüphesiz kâfirlerin duası boşunadır. (Mümin, 49-50) Oradaki pişmanlık fayda sağlamayacaktır.
O âlemde gözyaşlarına bakılmayacaktır.
Çünkü o âlemde pişmanlığın faydası olmayacaktır.
***
Kediden ötürü ateşe girdi
Kâinattaki hiçbir varlığı hor ve küçük görmemek lazım. Hiçbir varlığa da hak ettiğinden daha yüce paye vermemek lazım. Çünkü kişi iki durumda da sorumlu olur. Hak edeni hak ettiğinden mahrum tutmak çirkindir. Hak etmeyeni de, hak etmediği kadar yüceltmek de günahtır. Hz. Peygamber (s.a.v) bu ölçüyü hatırlatmak anlamında şöyle buyurmuştur: "Bir kadın bağladığı (hapsettiği) bir kedi sebebiyle cehenneme girdi. Çünkü ne kendisi kediye bir şeyler yedirdi ne de yerin haşeratından yesin diye salıverdi. Ve nihayet kedi açlıktan öldü." (İbn Mace, hd: 4256) Hadis çok manidardır. Çünkü kadının ibadet eden bir kadın olduğu diğer hadislerde anlatılır. İbadet eden biri olması bu kadını cehennemden kurtaramamıştır. Çünkü yüce Allah'ın yarattığı zavallı bir hayvana zulmetmiştir. Ve bedelini ödemesi lazımdı. Nitekim ödemiştir de. Kim bilir bizler hangi günahlarımızın bedelini ödeyeceğiz.