Sevgili okuyucular, bu cumartesi sohbetinde, son zamanlarda hepimizi kızdıran Avrupalı dostlarımıza (!) biraz takılmak istiyorum.
Efendim, bizim Oğuz Türkleri (Türkmenler), 'Nizâm-ı Âlem' mefkûresiyle İslâm'ın 'Îlâ-yı Kelimetullah' sancaktarlığını yaptıkları on asır boyunca gazâvat ve fütûhat niyetiyle hep Batı'ya, yani özellikle Avrupa'ya yönelmişlerdir. Bu arada, Kudüs'ü bahane eden Papa II. Urban ve Keşiş Pierre Lermit'in güdümünde 11. asırda başlatılan Haçlı Seferleri, bin yıldan beri fanatik, kökten dinci, ırkçı Avrupa'nın ve Avrupalıların bilinçaltındaki değişmez kompleksi olmuştur. Osmanlı'nın şaşaalı devirlerinde Türkler, Avrupalıları acınacak ve yardım edilecek iptidâî bir kültürün mensupları olarak görürlerdi. Öyle ya! Son yüzyıla kadar kanalizasyonu olmayan Paris'te 'Atansiyon!' (Dikkat!) diye bağırarak lâzımlıkları sokaklara döken kişilere hangi nazarla bakılabilirdi?...
Lâkin 19. asrın sonundan itibaren Osmanlı'nın ve daha sonra da Cumhuriyet'in yabancılaşmış sözde aydınında 'Evropalı' hayranlığı başladı. Jön Türk makulesi ve İttihatçı zavallılar, bu nevzuhur kültüre aşağılık kompleksiyle baktılar. Dârülfünûn'un ilk müdürü, yani ilk rektörümüz Hoca Tahsin Efendi'nin şu yüzkarası beytine bir bakınız:
'Paris'e git hey efendi, akl u fikrin vâr ise
Âleme gelmiş sayılmaz, gitmeyenler Paris'e'
Bu zavallı aydın bozuntularıyla Bedri Rahmi de şöyle alay eder:
'Herifçioğlu Sen Mişel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal'ı'
Benim hayran olduğum Üstâd Necip Fâzıl bile ünlü şiiri 'Kaldırımlar'ı Paris ilhamıyla kaleme almıştı.
***
Sevgili okuyucular, teşbihte hatâ olmaz; ben
Avrupa'yı makyajı akmış yaşlı fahişelere benzetiyorum. Ahlâken tamamen çökmüş, altyapısı köhnemiş, ekonomisi sallanmaya başlamış bu
Haçlı bozuntuları, hâlâ başta
Türkiye olmak üzere bütün
İslâm Âlemi'ne
'İslâmofobi' gözlüğünden bakıyorlar.
Hiç sıkılmadan hürriyetten ve demokrasiden bahseden bu egoistler kulübü,
Mısır'da asılacak 529 kişiyi,
Suriye'de katledilen 200 bin kişiyi ve
Myanmar'da öldürülen binlerce
Müslümanı 'tek dişi kalmış canavar' gibi seyrederken,
Fransızlar Afrika'da hâlen
Müslümanları kıyıma uğratmakla meşguller.
Bosna- Hersek'te şehit edilen 250 bin kişi ve
Srebrenitsa'da katledilen on bin kişi, sadece
Hollanda'nın değil, bütün
Avrupa'nın yüzkarasıdır. Darbeci diktatör
Sisi'yi destekleyenler, soykırımcı
Nazi mâzilerini unutarak tamamen gerçeklere aykırı olan basına baskı iftiralarıyla terbiyesizlik etmekten geri durmuyorlar.
Hıristiyan âlemi,
Vatikan'ın şu manzarasından utanç duymazlar mı? Bizzat
Vatikan yetkilileri, son on yılda cinsel saldırıda bulunan, yani çocukların ırzına geçen (pedofil) 848 sapık papazın görevine son verildiğini açıkladılar.
Vatikan'ın
BM Cenevre Büyükelçisi Silvano Tomassi bu insanlık dışı vahşeti itiraf etti. Bizim
Cumhuriyet Gazetesi, elinde horoz şekeriyle çocuğun peşindeki sakallı imam tiplemesini yıllarca yayınlamaya devam etmiştir. Bu arada, birçok bilimsel tespitlere göre,
Katolik papazların içinde binlerce cinsî sapığın olduğu anlaşılmaktadır. Hilkate (yaradılışa) aykırı yasaklar koyarsanız olacağı budur.
'Leküm dîniküm veliyedîn' buyrulmuştur (Yani,
'Sizin dininiz size, benim dinim banadır').
Hıristiyan Avrupa'nın bâtıl inançları bizi rahatsız etmez. Zira bizim medeniyetimiz her türlü inanca saygılıdır. Ancak, kromozomlarına kadar
İslâm ve
Türk düşmanlığı sinmiş
Batılıların,
Avrupalıların, demokrasi ve insan hakları konusunda
Türkiye'yi haksız ve hasmâne eleştirilerini kabul edemeyiz (Tabiî, hâlâ aşağılık kompleksli ve oportünist bazı aydınlarımız hariç).
Hani ne demişler:
'Dînime tân eyleyen bari Müselmân olsa!' Bizim çocuk tâcizcilerinden demokrasi nasihati almaya ihtiyacımız yoktur vesselâm...