Sevgili okuyucular, Cumhuriyet'in ilk döneminde, binlerce yıllık tarihimizle ve medeniyetimizle bağlarımızı kopardık. Üstâd Necip Fazıl'ın Destan şiirinde ifâde ettiği gibi, bizim neslimize, 'Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılâp' kaldı. Bizden önceki nesiller, birkaç dâhi mütefekkir ve şâir haricinde meyvesini veremedi. Cumhuriyetin bu ilk neslinde hemen ismini hatırladığımız Mehmet Akif, Yahya Kemâl, Necip Fâzıl, Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, karanlıkta parlayan yıldızlar gibiydiler... 1950'li yıllardan sonra, Cumhuriyet'in ikinci nesli yetişti. Bu neslin yetişmesinde en büyük katkı hiç şüphesiz rahmetli üstâd Necip Fâzıl'a aittir. O'nun yetiştirdiği, 'Büyük Doğu' neslinin parlak isimleri arasında cumhurbaşkanları ve başbakanlar da var. Turgut Özal, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, 'Büyük Doğu' ve 'Diriliş' neslinin yıldızlarındandır. Ayrıca fikir, sanat ve edebiyat âleminde de ikinci nesil büyük bir hamle yapmış; 'milliyetçi-muhafazakâr' isimler körü körüne Batılı ve yabancılaşmış aydınların inhisarına son vermeye başlamıştır. Ben, bizden sonra yetişen üçüncü neslin sırtında geleceğin büyük Türkiye'sinin gerçekleştirileceğine ve İslâm tefekkürü ile medeniyetinin zirveye ulaşacağına samimiyetle inanıyorum.
***
İşte benim de mensubu olduğum orta neslin en samimi, en kabiliyetli ve en önemli temsilcilerinden birisi olan, edebiyatçı
Mustafa Miyasoğlu'nu kaybettik. Ramazanın rahmet yağan güzel bir gününde, o güzel insanı ebediyete yolladık.
Büyük Doğu mektebinin en önemli temsilcilerinden birisi olan
Miyasoğlu'nu, üstâdı
Necip Fazıl'ın yanına uğurladık.
Merhum
Miyasoğlu, çok yönlü bir edebiyatçıydı. Birbirinden güzel romanları, hikâyeleri, şiirleri yanında biyografi, portre, deneme, hattâ tiyatro alanında bile çok değerli çalışmalar yapmış ve birbirinden güzel eserler vermiştir.
Kültür ve sanatın ne kadar önemli olduğunu bilen, bunu her fırsatta dile getiren şuurlu bir sanatçıydı
Miyasoğlu... Sadece eserleriyle yetinmeyip çeşitli gazete ve dergilerin kültür ve sanat sayfalarında da yöneticilik yaptı.
***
Miyasoğlu, gençliğinden beri gönül verdiği
Büyük Doğu fikriyatından hiçbir zaman ayrılmamış, uzaklaşmamış, bilâkis bu fikir ve ruh dünyasını her zeminde dile getirme kaygısını taşımıştır.
O, çalışmalarında
İslâm ve Türk unsurlarını birlikte ele almış; millî değerler üzerinde durmuş ve bizi biz yapan değerlerin kaybolmaması için var gücüyle mücadele etmiştir.
***
Mustafa Miyasoğlu'nu henüz 24 yaşında genç bir edebiyatçı iken tanımıştım. O sıralarda Planlama Uzmanı olarak çalışıyordum. Rahmetli
Üstâd, merhum
Fethi ağabey (Gemuhluoğlu) ve
MTTB'li dostlar
Ankara'ya geldiklerinde bana muhakkak uğrarlardı. 1970'in ilkbaharında
Miyasoğlu'nun beni ziyaretiyle tanıştık. Bu genç, idealist, dinamik edebiyatçıyı çok sevmiştim. 43 seneye varan dostluğumuz sırasında,
O'nunla ilgili o kadar çok güzel hatıralarım oldu ki onları bu sütunlara sığdırabilmem mümkün değil...
Mustafa Miyasoğlu, çok değerli bir edebiyatçı ve mütevazı bir fikir ve gönül adamıydı. Son derece müeddeb, kibar ve nâzik bir gönül ehliydi. Şu anda bu dâvâ adamını, sevgili bir dostu kaybettiğim için yüreğim yanıyor. Lâkin yüce
Allah (cc) şahittir ki
Mustafa Miyasoğlu vazifesini bihakkın îfa ederek
Hakk'a yürümüştür.
Allah rahmet eylesin. Yetiştirdiği ve fikirlerini en iyi şekilde geleceğe taşıyacağına inandığım üç evlâdının ve yakınlarının başları sağolsun.
O'nun
'Şairin Duası' adlı şiiriyle
Cenab-ı Hakk'a şöyle seslendiğini duyar gibi oluyorum:
'Şiirdir beni sana yaklaştıran.'
Ruhu şad olsun.