Evvelâ şu gerçeği altını çizerek bir defa daha vurgulayalım:
Yüzyıllık bir dönemden beri Batı, Osmanlı'nın ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin parçalanması için Ortadoğu'da bağımsız bir Kürt devleti kurdurmaya uğraşıyor. Osmanlı parçalanırken Batı'nın ilk önceliği, Osmanlı Türk toprakları üzerinde bağımsız bir Ermenistan kurmaktı. O esnada henüz Kürt devleti kurdurmak onlar için öncelikli değildi. Nitekim Ruslar Osmanlı'nın Revan Eyâleti'nde bir Ermenistan kurdurdular ama Türk Ordusu'nun kahramanca mücadelesi sayesinde Anadolu toprakları parçalanmadı.
Lozan müzakereleri esnasında Kürt ve Alevî kardeşlerimizi 'azınlık' statüsüne sokmak istediler; zira maksatları daha sonra bu unsurları kullanarak Türkiye'yi parçalamaktı.
Ancak, biz Müslüman azınlık kabul etmedik. Aynı bölücü Batı zihniyeti, bu defa yüzünü Ortadoğu'ya çevirdi. Bu arada, Türkiye'deki aşiret isyanlarını provoke ederek yönetimin zayıflamasını ve nihayet Türkiye'nin parçalanmasını hedef aldılar. Çok şükür biz, dıştan ve içten uğradığımız bütün melanetlere ve ihanetlere rağmen bütünlüğümüzü muhafaza ettik.
Aynı odaklar,
1946'da İran'da Kürt Mehabet Cumhuriyeti adıyla bir köy-devlet kurmaya yeltendiler ama ömürleri 6 ay sürebildi. Bundan sonra günümüze kadar gelen farklı İran yönetimleri parçalanmaya müsaade etmediler. Irak'ta, coğrafyanın verdiği avantajın da sayesinde, Saddam diktasından tâviz alarak Barzani ve Talabani'nin fiîlen özerkliklerini sağladılar. Suriye'de ise Hafız ve Beşar Esad'lar Kürtlere hiç hak tanımadılar.
***
Şimdi, 21. asrın başında gecikerek oluşturulmaya çalışılan kimlik ve bağımsız devlet siyaseti bazılarının zannettiği gibi kolay olmayacaktır.
Irak işgali nasıl
Barzani-
Talabani'ye yaramışsa,
Suriye krizinin de
Suriye'deki
Kürtlere fırsat sağladığı düşünülmekte;
Kamışlı ve
Resulayn'da toplanmış bu grubun önce özerkleşmesi, daha sonra bağımsız devlet olması hedef alınmaktadır.
Böylece, aynı zamanda
Türkiye'nin güney sınırı
PKK-PYD tarafından kuşatılmış olacaktır. Şimdi bile,
PKK silâhlı gücünü -bırakmak şöyle dursun-
Suriye'nin kuzeyine toplayarak
PYD ile kaynaşmıştır.
Suriye'de en az 3.5 milyon
Türkmen vardır; buna mukabil
Kürt sayısı 1 milyonun altındadır. Soruyorum size, 3.5 milyon
Müslüman Türk soydaşımız onbinlerce şehit vererek ezilirken eliniz kolunuz bağlı seyredeceksiniz; sonra da kalkıp
Esad güçleriyle danışıklı dövüş içindeki,
Türkiye düşmanı
PKK-PYD ile
'özerklik' konusunda anlaşmaya varacaksınız. Sahi, sizin vicdanınız, aklınız, politikanız bu tezatları kabul ediyor mu?... Ben böyle bir anlaşmanın olabileceğine;
Erdoğan ve
Davutoğlu gibi devlet adamlarının, ne kadar tesir altında kalırlarsa kalsınlar, bu oyuna gelmeyeceklerine inanıyorum.
Irak'ta
Kerkük merkezli
'Irak Kürdistanı'ndan sonra,
Suriye'de
Kamışlı merkezli
'Suriye Kürdistanı'; daha sonra
'Size bağlanacağız' diye kandırılmış
Türkiye'de, önce özerk yönetimli, sonra federatif bir yapılanma ve nihayet
Güneyd
oğu'da
'Diyarbakır' merkezli
'Türkiye Kürdistanı'; son olarak da
Mollaların izin verdiği nispette bir
'İran Kürdistanı'... İşte artık açıkça ifade edilen budur.
Bu oyuna gelmememiz için PKK-PYD'nin özerk bölge kurmasına aslâ izin veremeyiz.
***
Şu gerçeği de unutmayalım ki,
Görüşme Süreci'nde
PKK hiçbir şekilde samimî davranmamış ve bu süreci her şekilde istismar etmiştir.
PKK-PYD,
Türkiye sınırında özerk bölge kurarsa, biliniz ki bu sürecin istismarının ürünü olacaktır.
PKK-PYD'nin
Suriye'de özerk bölge kurmasına müsaade etmek, bilerek bilmeyerek ihanet etmekle eş anlamlıdır. Böyle bir ihanete vatanseverliğinden bir an bile şüphe etmediğim benim
Başbakanım aslâ seyirci kalmayacaktır.