'Görüşme süreci' konusunda en ufak bir tenkitte bulunsanız, derhal 'savaştan yana' olmakla ve 'nefret söylemi' kullanmakla itham ediliyorsunuz.
Âkil Adamlar Raporu'nu dikkatle okudum. Rapor'un 'Sonuç Kısmı'ndaki değerlendirme ve tespitlere aynen katılıyorum. Esasen bu temenniler bütün milletimizin müşterek hissiyatını aksettirmektedir. Lâkin Rapor'da yer alan yüzlerce talebin büyük kısmı, birleştirici ve bütünleştirici olmak bir yana, tamamen ayrıştırıcı ve bütünlüğü bozucu mahiyettedir.
Birkaç misâl gösterelim: 'Tek millet, tek vatan, tek devlet' denilmemeli görüşü, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere -bir avuç Kürtçü ve Liberal haricinde- milletimizin tamamının görüşlerine aykırıdır. Gene, Öcalan'ın serbest bırakılması, anadilde eğitim, genel af, eyalet sistemi gibi talepler ve nihayet 'Türk Bayrağı', 'Türk Milleti' gibi deyimlerin çıkarılması, 'Türkiye'nin Türkiye olmaktan çıkması ve parçalanmasıyla eş anlamlıdır.
Rapor'un farklı kişiler tarafından hazırlandığı ve 'Sonuç' kısmı haricinde ortak bir görüşü yansıtmadığı anlaşılıyor. 'Âkil adamlar'ın en az yarısının bu taleplere katılmadığını biliyorum. Arabozuculuk yapmamak için çoğu ile bizzat görüştüğüm bu isimleri sıralayacak değilim. Ancak, milletimizin bu bölücü ve ayrıştırıcı istekleri kabul etmeyeceğine eminim. Buna mukabil, ayrıştırıcı olmayan teklifler üzerinde düşünülebilir ve gereği yapılabilir.
***
Tamam,
'Görüşme Süreci'ni -yapılan hatâlara rağmen- destekliyorum ama şu son bir aylık dönemde ve son birkaç gün içindeki olayları, sadece
'süreci sabote' etmekle açıklamak yeterli midir? Şu tabloya bir bakınız:
'Gezi Parkı' olaylarının tümüyle dışarıdan ve
Türkiye düşmanları tarafından hazırlandığı ve Türkiye'de demokrasiye karşı bir komplo olduğunu bilmeyen yoktur. Bakıyorsunuz,
BDP Milletvekili ve
Apo'nun görüşmelerde bulunmasında ısrar ettiği
Sırrı Süreyya Önder, olayların başlangıcından itibaren başprovokatör olarak rol oynuyor.
Genar'ın araştırmasına göre, olayları yapanların yüzde 16'sı
PKK-BDP'li olarak görünüyor.
AKM'ye ve
Taksim Anıtı'na
Apo'nun posterleri ve sözde
PKK bayrakları asılıyor.
Yüksekova'da 20 Haziran'da Komutanların helikopterine ateş açılıyor.
Cizre'de 25 Haziran'da
YDG-H adı altında öz savunma güçleri, asayiş birimi, kısaca
PKK polisi kuruluyor. Bu kişiler açıkça yol kesiyorlar.
Lice'de 28 Haziran'da
Karakol basılıyor. Güvenlik güçlerinin ateşi sonunda bir kişi ölüyor. Aynı akşam, bir jandarma uzman çavuşu kaçırıp dört gün sonra bırakıyorlar.
Diyarbakır'da 30 Haziran'da
BDP milletvekillerinin iştirakiyle illegal gösteri yürüyüşü yapılıyor.
Aynı esnada
İstanbul'da
PKKBDP ile komünist taşeron örgütler,
Diyarbakır'a paralel illegal gösteri yürüyüşü yapıyorlar. Böylece,
PKK-BDP'nin
Gezi Olayları'nın içinde yer aldığı açıkça görülüyor.
Başta
Şemdinli'de olmak üzere,
Hakkâri-Şırnak hattında yönetime hâkim olmaya çalışıyorlar.
***
İşte son bir aylık manzara budur... Anlaşılan odur ki, bir yandan dişlerini göstermeye başlarken, diğer yandan hiçbir şekilde karşılanması mümkün olmayan taleplerini sıralayıp durmaktadırlar.
Bütün bunlara rağmen biz henüz
'görüşme süreci'nden ümidimizi kesmedik. Teröristlerin samimiyetine inanmıyoruz ama onların da tâkatlarının sonuna geldiğini biliyoruz.
Başbakan Erdoğan, son âkil adamlar toplantısında olduğu gibi önemli konularda tâviz vermeden devam ederse, bu süreç netice verebilir.
Başbakan Erdoğan, hem gerçekten buna inandığı için, hem de tecrübeli ve halkın nabzını tutmasını bilen bir siyaset adamı olduğu için,
'halkın istemediği bir konuda karar vermez'. Biz
Türk Milleti olarak kendisini millî birliğimizin ve demokrasinin teminatı olarak görüyoruz.