Sosyal olaylarda kimin 'galip' geldiğini, kimin 'mağlup' olduğunu tespit etmek öyle futbol maçı skoru gibi açık ve kesin değildir. Hele politikada hiç kimse yenilgiyi kabullenmek istemez.
'Gezi Parkı' olaylarında, göstericiler, CHP'liler, marksistler, 'Biz yendik, biz kazandık' diyorlar. Yirmi günden beri olayların gündemin başında yer alması ve olayların AK Parti İktidarı'nı ve Başbakan Erdoğan'ı yıprattığı düşüncesiyle zevkten dört köşe oluyorlar. İstanbul'da belediye seçimlerini kazanma hayalleri kuruyorlar.
Bu arada yüzlerce kişi yaralanmış, dört kişi hayatını kaybetmiş, binlerce esnaf zarar görmüş, arabalar yakılıp yıkılmış, uğruna gösteri yaptıkları(!) yeşil tahrip edilmiş, umurlarında bile değil... Hele, Yahudi lobisinin kontrolündeki yabancı medya organlarının, 24 saat naklen yayın yaparak Türkiye'yi bir diktatörlük, ikinci sınıf bir demokrasi olarak göstermelerine çok seviniyorlar. CHP lideri Kılıçdaroğlu, hiç sıkılmadan Erdoğan'ı, Esad'a benzetiyor ve kendisinin de bir parçası olduğunu unutarak 'Türkiye'nin demokrasisi üçüncü sınıf' diyebiliyor.
Bunlarda ne yazık ki vatanmillet sevgisi ve Türkiye'yi koruma duygusu yok. Gözlerini o derece hırs bürümüş ki, AK Parti İktidarı'nın devrilmesi ve Erdoğan'ın gitmesi için şeytanla bile pazarlığa oturabilirler.
Başarısıyla herkesi kıskandıran Türkiye ekonomisi yara alsın, borsa çöksün, yabancı yatırımlar kaçsın, turizm baltalansın diye neredeyse zil takıp oynayacaklar...
***
CHP,
BDP ve marjinal marksist partiler hiç boşuna galibiyet beklemesinler. Zira gene her zaman olduğu gibi kazananlar onlar değildir. Bu millet, ârif insanlardan meydana gelen, basiretli ve ferasetli bir millettir. Oynanan bu oyunların ve komploların farkındadır. 14 Mayıs 1950'den beri tam 63 yıldır bu millet kendi adamlarını hemen tanımış ve iradesine set çekmek isteyen dayatmalara karşı çıkmıştır.
Son
'Gezi Olayları Komplosu'nu da yakından teşhis eden milletimiz yine kendi iradesine sahip çıkmaktadır.
Türkiye'deki siyasî iktidarların tarihi, dayatmalarla bunlara karşı çıkan millet arasında yazılmıştır. 1961 ve 1965 seçimleri,
CHP jakobenizmine ve darbecilere karşı millet iradesinin cevabıdır. Bu cevap,
12 Eylül sonrasında ve
28 Şubat ertesinde de verilmiştir. Son olarak,
27 Nisan 2007 Muhtırası'na ve
Cumhurbaşkanı seçimindeki dayatmaya karşı millî irade
2007 ve
2011 seçimleriyle cevap vermiştir.
Bu defa gene millet iradesine karşı bir
'dayatma' var.
Yahudi lobisinin, sermayesinin ve medyasının yönetimindeki
CHP jakobenizmi ile
Kürtçüler ve
Komünistler, şiddet gösterileriyle meşrû ve demokratik iktidarı yıkmak,
Başbakan Erdoğan'ı devirmek istiyorlar. Milletimiz de bu süflî oyunu ibretle seyrediyor.
***
Bazen düşünüyorum da
'Yüce Allah Başbakanımızı koruyor' diyorum. Buna basit bir mistik inanç demeyiniz.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin dediği gibi,
'Hak şerleri hayreyler' hakikatini
Erdoğan misâlinde görüyoruz.
Cenab-ı Hakk (c.c.) hulûs-ı kalple yapılan icraatı mükâfatlandırıyor ve ihlâsının karşılığını veriyor.
Başbakan Erdoğan'ın, her idareci ve her insan gibi hatâları da oluyor. Meselâ
'görüşme süreci'nde
PKK-BDP'nin istismarı ve bazı beyanları sebebiyle esas seçmen kitlesinde bir kırgınlık ve şüphe ortaya çıkmıştı. Ancak, bu yüzden uğranması muhtemel oy kaybı, son
Gezi dayatması sâyesinde telâfi edilmiştir. Önümüzdeki mahallî idare seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçimlerde
AK Parti ve
Erdoğan büyük ihtimalle oyunu arttırabilecektir.
Son olaylarda
Türkiye'nin kayıplarına üzülüyoruz ama bu zararların kısa zamanda telafisi mümkündür.
'Kazanan' ve
'yenilen'e gelince,
CHP jakobenizmi ve sol gene kaybetmiş; millet iradesini ve demokrasiyi savunanlar kazanmıştır.
'Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler'.