Malezya havayollarına ait bir yolcu uçağı, Amsterdam'dan Kuala Lumpur'a uçarken, Ukrayna üzerinde düşürüldü. Üç yüz kişilik mürettebat ve yolcu hayatını kaybetti, aralarında çok önemli bilim insanları da bulunuyordu. Uçağın çok büyük bir olasılıkla güdümlü bir füze ile vurulduğu düşünülüyor. Böylesi bir saldırı, yalnızca Ukrayna ya da Rusya silahlı kuvvetlerince gerçekleştirilebilir, çünkü Donetsk ve Luhansk'ta, merkezi hükümete karşı çarpışan asi kuvvetlerin elinde 10.000 metre irtifada seyreden bir uçağı düşürebilecek vasıfta silah bulunmuyor. Luhansk'ta bulunan ve "bağımsızlığını" ilan etmiş asi güçler, son olarak yolcu uçağına bir Ukrayna jetinin saldırdığını, her iki uçağın da bu saldırı sonrasında düştüğünü söylediler.
Neler oldu bilmek şu aşamada mümkün değil, ancak çok açık bir durum var: Ukrayna'da savaş var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan eski ağır sıklet boks şampiyonu Vitali Klitçko'nun da açıkladığı gibi "olan biten, Donetsk ve Luhansk'da süre giden istikrarsızlık ve mevzi çatışmalar değil, Avrupa kıtasının ortasında yaşanan savaş."
Ukrayna'da seçilerek iktidara gelmiş ve yolsuzluğa boynuna kadar batmış bir Cumhurbaşkanı bulunuyordu. Viktor Yanukoviç'e karşı bir halk hareketi başladı. "Turuncu devrim"den bu yana, AB ülkeleri Ukrayna'daki her halk hareketini "demokratik devrim" olarak görmek istedikleri için, bu karmaşada iktidarın değişmesi ve seçimlerin yenilenmesi yönünde baskı yaptılar. Zaten son derece hassas dengeler üzerinde duran Ukrayna ikiye bölündü, Kırım bağımsızlığını ilan etti. Doğu Ukrayna da merkez yönetimi tanımamak için silahlı direnişe başladı. AB ve Batı ittifakı karşısında, Gürcistan savaşı haricinde her aşamada zemin kaybetmiş olan Putin, iktidarını perçinlemek açısından çok iyi bir fırsat buldu. Hem Rus milliyetçiliğini körükleyerek iç siyasette kendine destek sağladı, hem de ayrılıkçı güçlere aleni destek vererek Ukrayna merkez hükümetinin güçsüzlüğünü ortaya çıkardı.
ABD ve AB'nin bu "rejim ihraç etme" girişimleri, dünyada çok ciddi biçimde anti-demokratik güçlerin karşı saldırıya geçmelerine zemin yaratmak dışında bir işe yaramış gözükmüyor. 11 Eylül saldırılarından sonra, ABD Afganistan ve Irak'ı hedef almıştı, sonuçları ortada... ABD'nin bu girişimleri bölgede tek bir ülkenin işine yaradı: Afganistan'da Taliban'a karşı Şii hareketleri korumak zorunda olan, Irak sınırında çok ciddi askeri yığınak yapmak mecburiyetinde olan İran'ın önü bir anda açıldı. O tarihten bu yana, Ortadoğu'da İran güdümlü hareketlerin ne kadar güçlendiği apaçık ortada. Bunu ABD, "demokrasi" getirmek için yaptı. Benzer biçimde AB, Ukrayna'da Rusya ile bir denge pazarlığı yapabileceğini düşünerek, hem var olan rejimin yıkılmasını destekledi, hem de yerine gelen rejime vermesi gereken çok güçlü desteği vermeye bir türlü yanaşmadı. Sonuçta Ukrayna'da bir iç savaş var, giderek de büyüyor.
Batı dünyasında bu zorla "rejim ihracatı" saplantısı, sömürgeciliğin son dönemlerinde Fransa ve İngiltere'de geçerli olan "geri kalmış ülke ve toplumlara medeniyet öğretmek, gelişmiş ırkların ödevidir" saplantısına benzemeye başladı. Demokrasi, bir ülkenin iç dinamikleriyle oluşmadığı sürece, ufak iç siyaset hesapları ve askeri harekât düzenlenerek geliştirilebilecek bir husus değil. Kendi demokrasiniz işliyor diye, onu model olarak çok değişik toplumlara dayatmaya çalışmak da çıkar yol değil. Son yaşanan uçak felaketi, Ukrayna coğrafyası ile hiçbir ilgisi olmayan insanların katline neden oldu. Toplumları dışarıdan kurgulamaya kalkmanın bedeli, ne kadar ağır olabiliyor. Türkiye'de de bu denendi, ne mutlu ki tutmadı...