İran, büyük bir diplomatik atağa kalkarak Tahran'da "Bağlantısız ülkeler" konferansı düzenlemeyi başardı. Soğuk Savaş döneminde önemli bir uluslararası kurum olan "Bağlantısızlar" hareketi, SSCB'nin yıkılmasından sonra çok fazla anlam ifade etmiyordu. Ancak dış siyasette Şanghay örgütü dışında, toplantılara bile katılma âdeti olmayan İran'ın, böyle bir diplomatik girişimi gerçekleştirmesi başlı başına bir gündem oluşturdu.
Toplantıya katılan Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, toplantı gündemini konuşmasıyla tamamen değiştirdi ve Suriye'deki Esad rejimini ayakta tutmaya çalışan güçlere çok ciddi bir mesaj verdi. Mursi, konuşmasında tarihi bir açılım yaparak Baas rejiminin meşruiyetini yitirmiş olduğunu açıkladı. Suriye halkının demokratik haklarının tanınmasına herkesin saygı duyması gerektiğini, Suriye'ye dış askeri müdahalenin de çözüm olmayacağını açıklayan Mursi, bir anlamda İran rejiminin tüm propaganda stratejisini çökertti.
Suriye delegasyonu, Mursi'nin konuşması esnasında genel kurulu terk ederek konuşmayı protesto etti, ancak Mısır Cumhurbaşkanı'nın tavrı, Tahrir ayaklanmasının ve askeri vesayetin sarsılmasının sembolü olması açısından da çok önemliydi. Kısacası, herkes İran'ı beklerken sahneye Mısır çıktı ve bütün toplantıya yön veren bir tavır ortaya koydu.
Batı basını başta olmak üzere, Mısır'ın Mübarek sonrasında tekrar bölgesel önemli bir aktör olma yolundaki bu girişimi genel destek buldu. Mısır'ın, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran'ı kapsayacak bir çözüm grubu oluşturulması, bu çalışmalar aracılığıyla Suriye'de demokratik bir iktidar kurulması önerisi çok geniş kabul gördü.
Suriye'de kim ne istiyor?
Suriye konusunda doğru stratejinin ne olduğuna kimse karar verebilmiş değil... Rusya Federasyonu, rejimin sürdürülemeyeceğini görmeye başladı, ancak BM Güvenlik Konseyi düzeyinde Esad'a desteğini sürdürüyor. İran, Mısır'dan aldığı darbeyi henüz hazmedemedi, gene de Mısır'ın teklifini kullanarak politikasında değişiklik yapma imkânı elde etti, gelişmeleri bekleyeceğiz.
ABD, seçimler yapılana kadar hiçbir askeri harekâta ya da askeri harekâta yol açabilecek hiçbir girişime ortak olmak istemiyor. Suriye içinde mültecilerin can emniyetlerini sağlayacak bir güvenlik kuşağı oluşturulması önerisini desteklemedi.
Fransa, Türkiye kartını oynuyor. Çok kısa bir süre önce eski Başkan Sarkozy tarafından Türkiye'nin önünü kesmek için devamlı devreye sokulan Fransız Dışişleri, bugün Türkiye ile giderek artan bir işbirliği içinde...
Esad sonrası Suriye için, Fransa Türkiye'yi "olmazsa olmaz" müttefik olarak görüyor. Belki de bu yoğun işbirliği ortamının aracılığıyla, Türkiye-Fransa ilişkilerini normalleştirmeyi de hedefliyor.
İsrail, Suriye muhalefetine uçaksavar silahlar verilmesini engellemenin dışında, sessizliğini koruyor. İsrail siyaseti bölgedeki değişimi okumakta çok ciddi zorlanıyor ve eski çatışmacı politikalarını değiştireceğini gösteren hiçbir açılımda bulunmuyor.
Türkiye'de ise Suriye, çok uzun süredir bir iç politika malzemesi yapıldı, yapılmaya da devam edecek. Suriye'deki değişiklik konusunda bugün, muhtemelen kafası en karışık kesim de Türk muhalefeti olarak ortaya çıkıyor. Hükümetin politikası ise, iç siyasette olmasa bile uluslararası alanda destek bulan bir tavır olarak belirginleşiyor, Mısır'ın son girişimi bunu iyice açığa çıkardı...