Sade siyasette değil tüm insani ilişkilerde uyulması gereken görgü kuralları vardır... Örneğin bir yarışmada yenilen tarafın sonucu olgunlukla karşılaması bu kurallardan biridir.
Son Cumhurbaşkanı seçimi dolayısıyla bu kurala bazılarının nasıl uyduğunu, bazılarının da siyasi görgüsüzlüklerini davranışlarına nasıl yansıttıklarını gördük. Örneğin CHP'liler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim zaferini kabullenmek yerine, bunu boykotlarla ve hatta TBMM başkanlık kürsüsüne kitap atarak, adeta yok saydılar.
Daha da ötesi CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu kitap atma eylemini Star TV ana haberlerindeki söyleşisinde "Meşru Müdafaa" şeklinde niteleyip şöyle konuştu: "- Siz zorunlu olduğunuz zaman belli bir suçu işlersiniz ve o suç olmaktan çıkar. Tipik örneği ceza hukukundadır bunun. Adam öldürmek suçtur. Ama meşru müdafaa içinde öldürürseniz suç değildir."
Sığ davranışa örnek
Kılıçdaroğlu'nun "Ceza Hukuku"nu da "Siyasetin görgü kurallarını" da böylesine sığ bir benzetme ile kavram kargaşasına kurban eden yorumuna karşı, topluma "Siyasi görgü"nün ne anlama geldiğini gösteren davranışı, Cumhurbaşkanı seçiminde yenilen aday HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş sergiledi.
Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı TBMM'de ayakta alkışlamasının nedenini şöyle anlattı:
"- Salonda iki Cumhurbaşkanı adayı vardı, biri kazandı. Biri de bendim. Rakibim kazanmış kürsüde yemin ediyordu. Salonda hiç kimse alkışlamasaydı dahi ben alkışlardım. Erdoğan'ın kişiliğini alkışlamak değil, yüzde 52 oy veren iradeye duyduğum saygının ifadesi. Alkışlanması gerekiyordu, o iradenin. Adaletsiz olduğunu biliyoruz ama O'na oy verenler, aptal, geri zekâlı ya da hırsız değil halktır ve halk ayakta alkışlanır. Halkın iradesi ayakta alkışlanır. Ben yapmasaydım benim kişiliğime, siyaset anlayışıma ters olurdu."
CHP sorunsalı
Adını bile doğru dürüst söyleyemediği bir ismi "Çatı adayı" olarak Cumhurbaşkanı seçimine sokan Kılıçdaroğlu'nun bu seçimin sonucunu yok sayması ve demokratik siyaseti görgüsüzce eylemlerle Ceza Hukuku'nun ilgi alanına sürüklemeye kalkışması, önümüzdeki dönemde de Türkiye'de bir "CHP sorunsalı"nın var olacağının işaretidir.
Ancak bu durum, toplumun ve siyasetin doğal ve sağlıklı akışını engellemeyecektir... CHP'yi yenilemek ve iktidar alternatifi konumuna getirmek yerine, dar bir kesim arasındaki kısır döngüleri kurultay kavgalarına aktararak vakit geçirmeyi yeğ tutan anlayış, hiçbir şeyi etkileyemez.