Neye niyet neye kısmet!..
Birileri "Türkiye'de demokrasi var mı" diye gündem oluşturmaya çalışırken, bir anda "Amerika'da demokrasi var mı" tartışması düşüverdi önümüze.
"The New York Times" yazarı Thomas Friedman'a göre Amerika'da demokrasi olsa bile, bu demokrasi tehlikedeymiş.
Çünkü Latin kökenli Amerikalıların sayıları ve nüfus içindeki payları giderek artarken, bunların Kongre'de temsil edilme oranları düşüyormuş.
2012 nüfus rakamları ertesinde yeniden belirlenen seçim bölgelerinden "Beyaz Amerikalılar"ın yani Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olanlarının sayısı 175'ten 183'e çıkmış. Buna karşı Demokratların ağırlıkta oldukları bölgelerin sayısı 144'ten 136'ya düşmüş.
Böylece Temsilciler Meclisi seçimlerine Cumhuriyetçiler önde girmişler.
Sonuç ortada... Beyaz Amerikalılar adına siyaset yaptıklarını söyleyen Cumhuriyetçiler, Başkan Obama'yı ve Federal Devlet'i, Temsilciler Meclisi'ndeki çoğunluklarını kullanarak rehin aldılar.
Netanyahu'nun mutluluğu
Bahtsız Obama da şimdi İran'la barışçı diyalog kurayım derken, devlet memurlarına maaş veremez duruma düştü. Bu durum da herhalde en fazla İsrail Başbakanı Netanyahu'yu mutlu ediyordur.
İşin en ilgi çekici yanlarından biri de, Amerika'da medyanın ve özellikle sosyal medyanın, siyaseti ana akımından çıkartacak eğilimlerin sözcülüğü konumunda olmasıymış.
Belki hatırlarsınız... 1950'li yıllarda Türk siyasetinde "Küçük Amerika olacağız" sloganı ilgi çekerdi. Sonuçta ise Amerika siyaseten "Küçük Türkiye" oluverdi.
Şimdi Siyah Obama Beyaz Amerikalılara karşı, sadece sosyal güvenlik sistemini değil, demokrasiyi de savunuyor.
Peki bu durumda biz ne yapacağız?
Ölçü kaçırılmamalı
Kendimize acımayı bırakacağız.
Sivilleşmeyi ve demokratikleşmeyi amaç olarak sunan siyasetçilere "Diktatör" demek saçmalığından vazgeçeceğiz. "Cumhuriyetçi olmak" kavramının suyunu çıkarttığımız zaman, bunun Türkiye'de de Amerika'da da demokrasiyi ve istikrarı tehdit eden tehlikeli bir bağnazlığa dönüşeceğini hiç akıldan çıkartmayacağız.
Demokrasiye sahip çıkacağız, yurt ve dünya gerçeklerini görmezden gelmeyeceğiz.
Geçmişte bu gerçekleri yeterince görmezden gelmedik mi? Örneğin daktilolarımızın ve bilgisayarlarımızın klavyelerinde var olan harfleri resmen yasaklayıp, yok saymadık mı? Devletin yayın organları "Irak Kürtleri" veya "İran Kürtleri" diye haberler yayınlarken, "Türkiye sınırları içinde sadece Türk vardır" söylemini benimsemedik mi?
Bir de hangi konumda olursak olalım bu demokratikleşme ve barış arayışı sürecinde artık kendimizi "Ezilmiş azınlık" psikolojisinden mutlaka kurtaracağız. "En küçük ve en gerçek azınlık bireydir" gerçeğini unutmayacağız.
Demokrasinin ve özgürlüklerin sade Kürtlerin veya sade Alevilerin değil tüm bireylerin özlemlerinin formülü olduğunu bileceğiz.