Bazılarına göre Başbakan Erdoğan yeterince eleştirilmiyormuş. Böyle düşünenleri insafa davet etmenin tabii ki anlamı yok. Sadece "Barış Açılımı" üzerinde seslendirilen eleştirileri bir hatırlayın. Bütün meslek hayatlarını Türk-Kürt barışına adayanlar "Öcalan sizi satıyor mu" diye dağdaki PKK'lıları kaşımadılar mı?
Ulusalcılar ise "Generaller hapisteyken Erdoğan Öcalan'la diyalog kuruyor" diyerek Barış Açılımı'nı yerden yere vurmadılar mı?
Suriye'de sahnelenen faciadan Beşar Esad'ı suçlayacak yerde katliama karşı çıkan Erdoğan'ın Suriye politikasını eleştirmek, bazıları için "Eleştirel yorumculuk" olarak sunulmadı mı? Ya da Gezi Parkı'ndan başlatılan eylemlerde Başbakan Erdoğan'ı hedef alan söylemler ve sloganlar manşetlere taşınmadı mı?
Erdoğan ve eleştiriler
Geçen hafta Başbakan Erdoğan'la sohbet ederken kendisine yönelen eleştirilerden rahatsızlık duyup duymadığını sordum.
Şöyle cevap verdi:
- Haklı eleştirilerden neden rahatsız olayım ki... Demokrasinin fazileti çok seslilikten kaynaklanır. Keşke ana muhalefet iktidara alternatif olabilse...
Haklı eleştiri o konuda aynı hatayı tekrar etmemenizi sağlar. Bu konuda iki mesele var anlayamadığım. Birileri hakaret etmekle eleştirmeyi karıştırıyor.
İkinci mesele de eskiden beri hukukumuz olan bazılarının, her konuda sadece beni yermek için kalemlerini ve dillerini kullanmaları. Bu karakter değişikliğini anlayamıyorum.
"Eskiden beri hukukumuz olan bazı yazarlar" derken Başbakan isim de verdi...
Bu "Hukuku olmak" kavramını eleştiri bağlamında daha önce Turgut Özal'dan duymuştum. "
Hukuku olmak" kavramı
Kamuoyuna yansıyan "Jaguar Olayı" ertesinde, Milliyet'te Başbakan Özal'ı çok ağır dille suçlayan çok ağır üsluplu üç yazı yazdım. Dördüncü gün telefon çaldı.
Karşımda Özal vardı.
- Seninle hukukumuz var.
Arkadaşız biz. Neden bana hakaret ediyorsun, dedi.
Kendisine maksadımın hakaret etmek olmadığını ve kızının bir otomobili hediye olarak almasının yanlış olduğunu söyledim.
Beni Harbiye'deki Orduevi'nin 18'inci katındaki dairesine davet etti. Orada Jaguar Olayı'nın detaylarını anlatınca yüzü mosmor oldu.
- Benim bunlardan haberim yoktu.
İyi ki o yazıları yazmışsın. Şimdi her şeyi biliyorum, haklıymışsın. Sana teşekkür ediyorum, dedi.
"Hangi baba evlatlarına söz geçirebiliyor ki" diye başlayan bir açıklama ile kamuoyundan özür diledi.
Muhalefet ve laf yetiştirmek
"Hukuku olmak" denilen kavramın anlamını o gün daha iyi anlamıştım. Eğer bir dost sizi eleştirirse ve o eleştiri haklıysa, bunun gereğini yaparsınız.
Ama hukukunuz olan eski bir dost, sebep yokken sürekli sizi hedef alan bir yıpratma kampanyasının parçası olursa, bunu anlamakta zorlanırsınız.
Örneğin hukukunuz olan ve "Kürt Sorunu çözümlensin" diye yıllardır yazıp çizen bir kişi Barış Açılımı'nı sabote etmeye başlar ve Gezi Parkı eylemcilerinin nefret söylemlerinde kendisini bulmaya başlarsa, Başbakan Erdoğan gibi "Acaba buna ne oldu" diye merak edersiniz. Muhalefetin eleştirileri ise Başbakan'a laf yetiştirmekten öteye boyutlar içerse, mutlaka daha etkili olurlar.
Eleştiri biçimi
Mesela Kılıçdaroğlu "On yıldır iktidardasınız.
Hâlâ üçüncü köprüyü yapamadınız.
Özal iktidarının ikinci yılında ikinci köprüyü de çevre yollarını da yapmıştı" dese... "İstanbul'a gökdelenler yapıyorsunuz ama bunlara açılan yollar eskisi gibi yetersiz. Trafik bu yüzden tıkanıyor" dese.
Bu tür eleştiriler hem Erdoğan'ı seçmen katında yıpratır, hem de "Demek Kılıçdaroğlu gelirse, gelişme daha hızlı sürecek" diye düşündürür.
Özetle Başbakan Erdoğan'ın eksiği kesinlikle "Eleştirilmek" değil. Havalar iyi gitmeyince veya Beşar katliam yapınca bunun sonuçlarını Erdoğan'dan bilmek eleştiri kapsamına girmiyor ki.