Gerçekten kötümser olmayı gerektiren bir durum yok.
Ülke gelişiyor, sivil toplum bilinçleniyor, değişimle birlikte evrensel değerler de bütün toplum kesimlerini etkilemeye başladı.
Taksim'deki ağaçları korumaya çalışan ve çoğunlukla seçkin ve aydın kesimlerden oluşan sivil toplumun direnişi, iyimserlikle karşılanması gereken gelişmelerden sadece biridir.
Yakın geçmişi ve mesela 1946 sonrasındaki Cumhuriyet'in seçimle belirlenmiş ilk çok partili TBMM'deki tartışmaları hatırlayın.
O dönemde seçkin ve aydın kesimler için "Köylüler ve keçiler" ormanları tehdit eden yaratıklar olarak görülürdü.
TBMM'nin bir oturumunda kürsüye gelen CHP'li bir milletvekili orman köylülerinin ormanlar ve ağaçlar için nasıl büyük bir tehdit oluşturduklarını uzun uzun anlatmıştı. Bu konuşmacının arkasından kürsüye gelen Demokrat Partili milletvekili de "Siz ormanların mı yoksa insanların mı vekilisiniz" diye sormuştu.
Hasolar ve Memolar
1950 seçimleri ile keçiler değil ama köylüler Demokrat Parti aracılığı ile iktidar oldular. "Hasolar ve Memolar" için "Orman Suçları"nın affına ilişkin yasalar çıkartılmaya başlandı.
Aradan geçen yıllar sonunda seçkinlerin ve aydınların ağaçların tehdidi olarak köylüler ve keçiler yerine AK Parti iktidarını koymaları, önemli ve olumlu bir gelişme değil midir?
Burada önemli bir ayrıntı var...
Dünya da Türkiye de değişse bile belirli kesimler için insanlar, ağaçlardan daha öncelikli yere bir türlü gelemiyorlar.
Düşünün ki Güneydoğu'nun yakın geçmişinde binlerce faili meçhul cinayet var. Ama Taksim'deki ağaçları canları pahasına korumayı göze alanlardan bazıları, Derin Devlet'in parmağının bulunduğu da varsayılan bu cinayetlere dönük bir merak sergilemiyorlar.
Bu meraksızlığı 28 Şubat post- modern darbesine uzanan günlerdeki Susurluk Kazası (3 Kasım 1996) ertesinde de görmedik mi?
O zaman Başbakan olan Erbakan Susurluk'un yansıttığı dehşet veren tabloyu görmezden geldi. Ama sivil toplum haklı olarak bu skandalın üzerine gitti. Evlerin ışıkları sembolik olarak akşam saatlerinde kapatılarak, Susurluk'un aydınlatılması toplumsal bir talep biçiminde seslendirildi.
Sonra ne oldu peki?
28 Şubat karartması
Daha sonra ise 28 Şubat 1997 post-modern darbesi ile demokratik siyaset tümden karartıldı. Işıklarını yakıp söndürenler de 1000 yıl sürmesi beklenen 28 Şubat'ı mutlulukla karşıladılar. Birileri durumdan vazife çıkartırlarken, birileri de durumdan para çıkarmadılar mı?
Bugün de bazıları Ergenekon'a veya Balyoz'a sanki faili meçhul cinayetler hiç olmamış, darbeler hiç yaşanmamış gibi bakmıyorlar mı? "Bazıları için" Taksim'deki direnişin bir uzantısı da Silivri'deki gösteriler değil mi?
Yani mesele sadece Taksim'deki ağaçlar değil.
Ben olsaydım Taksim'e AVM yapacak yerde daha büyük bir park yapmayı tercih ederdim. Ama sanki hangi benzer projede bana fikir soruldu ki?
Yapabileceğim tek şey New York'un Central Park'ına veya Londra'nın Hyde Parkı'na bakıp "Neden onlar bu parkların yerine AVM yapmamışlar" demekten ibaret kalıyor.