Çok cimri bir adam oğlunu bir düğüne götürmüş.
Oğlunun elinden tutmuş... Düğünde ikram edilen bütün yemeklerin bulunduğu masanın yanına getirmiş onu.
- Bak oğlum, bu yemeklerden bol bol doldur tabağına... Yarın için de ye, öbür gün için de ye, demiş.
Oğlan babasına şöyle bir bakmış,
- Babacığım önce dün ve önceki gün için yiyeyim de, sonra sıra yarına, öbür güne gelsin, diye cevap vermiş.
Bizim sosyo-politik yaşamımız da galiba bu çocuğun yaşamına benziyor.
Dünün ve önceki günün hesaplaşmalarını bir türlü tamamlayamadığımız için, bugüne ve yarına yeterince vakit ve enerji ayıramıyoruz.
Çocuğunun karnını günü gününe ve yeterince doyurmayan cimri babanın rolünü sosyo-politik yaşamımızda "Devlet" veya o anda düşünce ve siyaset dünyasına egemen olan "Resmi İdeoloji" oynuyor.
Dünün karmaşası
Askeri darbenin suç sayılmadığı dönemde, sol, sağ veya liberal düşünce suç sayılıyor.
Yabancı sermayeyi teşvik etmek için yasalar çıkartılırken, döviz bulundurmak insanları cezaevine sürüklüyor.
Oy hesabıyla Güneydoğu'nun Kürt toprak ağalarını seçim listelerine koymak için siyasi partiler birbirleriyle yarışırken, resmi ideoloji "Biz tek milletiz, bu topraklarda Kürt yoktur" söylemini seslendiriyor.
Çoğunluğu Müslüman olan bir toplumun kitle gazeteleri "Gericiler yine toplu namaz kıldılar" diye başlıklar atıp, cuma namazlarını haberleştiriyorlar. Ramazan ayının sonunda "Yine" bayramın gelmesi haber oluyor.
Şeriat tehlikesi
Ve "Derin Devlet" bu tür çarpıcı haberlerle şartlandırılmış Beyaz Türkleri şeriat tehlikesinden kurtarmak için, bu haberleri yapan medya ila birlikte darbe yapıyor.
Şimdi dünün açlıkları biriktiği için, bugüne ve yarına dönük ufuklara pek açılamıyoruz.
"Kürt Sorunu"ndaki dünün hastalıklı birikmişliklerini henüz aşamadık.
"Basın özgürlüğü" acaba sadece gazetecilerin ifade özgürlüklerini mi, yoksa basın patronlarının medya gücünü kullanarak hızlı para kazanmalarını da içeren bir kavram mı?
Dünkü kavram kargaşalarının gecikmiş biçimde bugün anlaşılmaya çalışılmasının bir örneği de, 28 Şubat post-modern darbesi üzerindeki siyasi ve adli çeşitlemeler değil mi?
Merak etmiyor musunuz?
Asker- siyaset- medya- mafya gibi aktörlerin sahneledikleri 28 Şubat post-modern darbesinin Türkiye'ye parasal bedelinin 250 milyar dolar olduğunu, dönemin devrik siyasetçisi Tansu Çiller TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nda açıkladı. Bu rakam milli gelirin 1.5 katıymış ve bu süreçte 2 milyon insan işsiz kalmış.
Gerçekten sizler de merak etmiyor musunuz mesela "Devalüasyonu önceden haber alan ve Merkez Bankası rezervlerindeki dolarları ucuza kapatanlar arasında medya patronları da var mıydı" sorusunun cevabını?
Neyse... Şu dünün ve önceki günün hesabını bir görsek de artık yarına ve öbür güne de dönebilsek...