Yıllar önce canlı yayında bir televizyon açık oturumunu yönetirken yaşadıklarımı daha önce de yazmıştım.
Gazetelerdeki ve televizyonlardaki PKK'lılara karşı yürütülen askeri harekâta ilişkin haberleri izlerken, bu açık oturumda yaşadıklarımı yine hatırladım.
O açık oturumda üç konuşmacı ve ben yönetici olarak dört kişiydik.
Bir ara konuşmacılardan biri söz aldı ve bana hitaben şunları söyledi:
- Sayın Barlas, çok önemli ve çok gizli bilgileri açıklamak istiyorum.
Ancak bu söyleyeceklerim aramızda kalmalıdır...
Ben de şu cevabı vermiştim bu konuşmacıya:
- Size söz veriyorum. Açıklayacağınız bu bilgiler, benim, diğer iki konuşmacının, stüdyodaki kameramanların, yönetim odasındaki televizyon çalışanlarının ve bu yayını izleyen sayısını tam bilemediğim yüzbinlerce kişinin arasında kalacaktır!
Bu cevabım üzerine hepimiz birlikte gülüşmüştük ve o konuşmacı aslında herkesin bildiği çok gizli bilgileri açıklamıştı.
Bazı bilgiler gizlidir
Tabii ki bazı bilgiler gerçekten gizlidir.
Veya bu bilgilerin gizli olmaları gerekir.
Askerlikte düşmana karşı başlatılacak bir harekâta ait bilgiler de, ilerideki günlerde yapılacak bir devalüasyona ait bilgiler de bu kapsamda değil midir mesela?
Ama şu anda gazete ve televizyon haberlerini izlediğinizde, PKK'lı teröristlere karşı planlanan her operasyonun ayrıntılarını daha önce gazete ve televizyon haberlerinden öğrenmiyor muyuz?
Hangi bölgelere karşı karadan ve havadan operasyon başlatılacak, bu operasyonlarda hangi nitelikteki askerler görev alacak gibi bilgiler günlük haberlerin içeriğinde.
Kolay istihbarat
Bu açıdan bakıldığında PKK'nın istihbarat faaliyetinde bulunmasına pek gerek olmadığı görülüyor. PKK'yı yönlendirenler iyi bir gazete okuyucu olsalar, bundan sonra atacakları adımları belirleyebilirler.
Bu konuda iyimserlik yaratabilecek durum, bu haberlerin düşmanı şaşırtmak için hazırlanmış düzmece bilgilerle dolu olmasıdır.
Ama bu durum gerçek olursa, bu defa bu haberleri yayınlayan medya organlarının güvenilirliği tehlikeye düşecektir.
Konuya ilişkin bir başka durum da, terörist eylemlerin verilişine ilişkin olabilir.
Türkiye'nin Güneydoğu'sunda patlayan bombalar veya patlatılan mayınlar benzeri terörist eylemler verilirken ve can kayıpları haberleştirilirken, bunların yanında Bağdat'ta, Şam'da, Beyrut'ta da aynı anda aynı sahnelerin yaşandığına ilişkin haberler, pek yansıtılmıyor.
Bunlar özeleştiridir
Sanki bu bölgede bir tek biz varız ve terör sadece bizim sorunumuz gibi bir ortamı yaşamaktayız.
Suriye'de her gün 40-50 kişinin öldürülmesi sanki günlük yaşamın doğal bir parçası. Bağdat'ta ve diğer Irak kentlerinde patlayan ve sayısız cana mal olan bombalar, Beyrut sokaklarında yeniden başlayan çatışmalar da öyle...
Bizdeki terörü bir büyük tablonun içinde haberleştirmeyi başarabilsek, belki olayın gerçek boyutlarını ve içeriğini de daha salim biçimde değerlendirebiliriz.
Bunun sadece iç siyasi konjonktürdeki polemiklerle ele alınmasının yeterli olmadığını görebiliriz.
Bütün bu yazdıklarımı bir gazetecinin kendi mesleğine dönük bir özeleştirisi biçiminde değerlendirebilirsiniz.