Türk futbolunun marka değeri yoktu!
Palavraydı bu! Bunu iddia edenler futbol kamuoyunun çocuksu saflığını kullanarak medya patronlarını bu işe çok para yatırmaya ikna etmeye çalışıyorlardı.
Nesi vardı peki futbolumuzun?
Çok ciddi boyutta bir ticari değeri vardı!
Dikkat ederseniz, "di'li geçmiş zaman" kullanıyorum.
Çünkü artık doğru düzgün bir "ticari değer"den söz etmek de güç!
Bir nokta çok açık!
Türkiye Futbol Federasyonu küme düşmüştür!
Herkes "hangi takım küme düşürülecek, hangi takımların kupaları alınacak, puanları silinecek?" diye merak ederken...
Federasyon, kendini küme düşürmüştür!
***
Her şeyden önce
"etik"le hukuku karıştırmamak gerekirdi.
Ama karıştırıldı.
Oysa adı üzerinde...
Etik Kurul!
Bu kurulun vereceği karar ve Federasyon'a sunacağı rapor
spor ahlakına dayalı olmak zorundaydı.
Anlaşılıyor ki,
Etik Kurul üzerine düşeni yapmak yerine
kolayına kaçmayı, topu adli yargıya bırakmayı seçmiş, Federasyon'a da bunu empoze etmiştir.
Haydi, buna da "tamam" diyelim...
Ama o zaman
21 gün boyunca toplanıp çalışmaya ne gerek vardı? Şimdi soruşturma üzerinde gizlilik kaydı olması nedeniyle delillere ulaşamadığını söylüyorlar.
Şaka gibi!
Bu zaten baştan belli değil miydi? Neden kamuoyunu oyaladınız?
***
Federasyon hem
"iddianamenin kabulünü bekleyelim!" diyor, hem de bir yandan
"savunma hakkı"ndan söz ediyor.
Ama iddianame kabul edildiğinde de birileri kalkıp gayet haklı olarak
"daha durun, gerçek savunma hakkına mahkemede sıra gelecek" dediğinde ne olacak?
Bu sefer de
"yargının kararını bekleyelim" mi denilecek?
Ciddi bir yanılgı içinde Federasyon.
Ya da hem kendini hem de bizi kandırıyor!
Oysa
ceza hukuku başka,
spor hukuku başkadır. Federasyon spor hukukuna göre karar vermek zorundadır. Bunun için
"kanaat" ve
"etik yargı" yeterlidir.
Şimdi
M.A. Aydınlar "şike ve teşvik yapıldığına dair bir kanaat bende henüz oluşmadı" diyebilir.
E, iyi de...
O zaman neden bir yığın insanı tedbirli ve tedbirsiz PFDK'ya sevk ettiniz?
Bu etik mi?