İstanbul büyük bir facianın kurbanı olmaktan kıl payı kurtuldu dün sabah.
Boğaziçi'nde seyreden Sabahat Telli adlı 98 metrelik iri kıyım kimyevi madde tankeri artık her nedense kontrolden çıkıverdi.
Sonra akıntıya kapılıp sürüklendi, Vaniköy içlerine bodoslama dalıp beton kaldırıma çarptı.
Oradan kurtulup hemen yan taraftaki yalılara bindirmek üzereydi ki büyük bir şans eseri karaya oturuverdi.
Hak saklasın; bu tankerin daha kuvvetle ve daha uygunsuz bir yere bindirip, patlaması halinde olabilecekleri tasavvur ederken yüreğine kezzap akıyor insanın.
'İstemezük' öyle mi
'Çılgın Proje' kod adlı kanal mevzuuna karşı çıkanlar. 'İstemezük' diyenler bu olayı duyunca ne düşündü diye meraktayım.
Malum; Başbakan Erdoğan o projeyi ilk kez açıklarken Boğaziçi'nde dünkü olay nevinden potansiyel tehlikelerin altını çizmiş ve "Boğaz ve çevresinde yaşayan, çalışan 2 milyona yakın nüfus aynı şekilde tehdit altında. Boğaz'da ve Marmara'da gemi trafiği nedeniyle doğal yaşam tehdit altında. İstanbul'un, İstanbulluların, Türkiye'nin can güvenliğini sağlamak, denizlerimizi korumak, kültür varlıklarımızı muhafaza etmek adına bu büyük adımı atıyoruz" demişti.
Hayatın akışı da dün sabah bir kez daha teyit etti işte bu endişenin haklılığını.
İstemezük diyen dostlara
Abartı sananların ille denize girmesine, Boğazın o itiş kakış trafiğinin yarattığı tehlikeyi çıplak gözle görmesine bile gerek yok.
Günlerdir seyrediyoruz televizyonlarda ya hani. Hani; korkunç Kanada kazasını.
Orada raydan çıkıp evlerin arasında devrilince taşıdığı ham petrol patlayan tren 6 bin nüfuslu Lac Megantic kasabasında evleri kül edip insanları nasıl kavurdu, bölgenin nasıl bir yeni Çernobil haline geldi görüyoruz.
O zaman gemi kazalarını tasavvur edin bakalım neler üşüşüyor aklınıza. Boğazlardan günde 150 civarı gemi geçiyor dostlar.
Çoğu da akaryakıt yüklü tanker bunların.
Kanal açılınca hem daha fazla sayıda hem daha güvenli şekilde geçiş olacak.
Bu çılgın projeye karşı çıkmak da bu kez sözlük anlamıyla 'çılgın' olmanın kanıtı gibi duracak.