Bundan 22 yıl önce, 3 Mart 1992 günü, Zonguldak'ta grizu patladı. Kozlu kömür ocağında.
263 işçi öldü.
Aşağı yukarı, Soma'yla aynı sayı.
Bazı cesetlere ancak 1997 yılında ulaşılabildi...
Unutuldu, Soma'nın da unutulacağı gibi.
Devrin başbakanı Süleyman Demirel'di. İktidarda DYP ile SHP koalisyonu vardı. Sonraları "Taksim'de kadınlar ve çocuklar katlediliyor" diyecek olan acar gazeteciye göre bir "siyaset dehası" sayılan Erdal İnönü de Demirel'e payandalık, stepnelik ediyordu.
Bendeniz SABAH gazetesinin orta sayfasındaki köşe yazarlığımdan yeni ayrılmış, iki aydır televizyonda yorumculuk yapıyordum...
Demirel, dünyanın ve Türkiye'nin değiştiğini ve memleket meseleleriyle artık başa çıkamayacağını anlamış, günlerini Anadolu'nun çeşitli yerlerinden gelmiş "tebrik heyetlerini" ve hediyelerini kabul ederek, İnönü de hayranlıkla onu seyrederek geçiriyordu... Karadenizli bir vatandaş hediye olarak bir kasa hamsi getirmiş, başbakanlığa sokulmayan hamsi kokmuş, kokusu ortalığa yayılmıştı...
Aradan 22 yıl geçmiş, yaşlanıyorum, hatırlamıyorum, acaba Kozlu faciasından sonra Demirel'e küfür edilmiş miydi?
İstanbul sermayesinin basını, devrin başbakanının üzerine vahşice çullanmış mıydı?
"Süleyman yapıyor" demiş miydi kimse?
Olaydan, "solun lideri" yani işçi babası, büyük sosyaldemokrat İnönü sorumlu tutulmuş muydu?
Sokaklar karışmış, taşlar atılmış, polise saldırılmış mıydı?
Kimsenin ağzından "hükümet istifa" lafı çıkmış mıydı?
Hatırlayamıyorum, "candaş" basın beni bilgilendirsin.
Haa, tabii, o zamanlar "sosyal medya" yoktu.
Internet de yoktu, Facebook da, Twitter de, You Tube da. Cep telefonu da yoktu.
Ruh hastaları, ruhlarının çöp tenekesini henüz "sosyal olduğu söylenen asosyal medyaya" boca edemiyorlardı...
Demirel 1973 yılında ilk Boğaziçi Köprüsü'nü de hizmete açmıştı ama kimsenin aklına "köprüye eşinin adını ver de üstünden geçelim" diye aşağılığın da en alçağı bir slogan gelmemişti... Pek pek, "köprüyü niçin Zap Suyu'na değil de İstanbul'a yaptın" sorusu soruluyordu.
İkinci köprüyü yapan Turgut Özal'ın eşini de kimse karıştırmamıştı köprü işine... Pek pek, köprüden geçerken arabanın kasetçalarına kaset koyması eleştiriliyordu. Köprüden geçerken müzik dinlemek ayıptı herhalde.
O zamanlar Twitter olmadığı için, Kozlu faciasından sonra hiçkimse "hükümet ölü sayısını az göstermek için cesetleri fırınlarda yakıyor" diye sapıklığın da en dibine düşmüş rezil bir cümle yazmamıştı.
Tövbe, 1960 yılının ünlü "Adnan Menderes gençleri kıyma makinesinden geçirdi" cümlesini unutmayalım.
Kimin fıtratında ne varmış acaba?