Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Yiğidim arslanım Varşova'da yatıyor

Varşova'ya gidip gettonun kalıntılarını aramak bir heyecan işidir. Güneye gidip denize girmeye benzemez, tatilde Orta Avrupa'yı arşınlamak. Manyak işidir.
Getto bölgesine savaştan sonra yapılmış bahçeli evlerin yarattığı hayal kırıklığı da ayrı bir hüzün işi...
Bir apartmanın bahçesinde küçük bir duvar parçasını bulmak bir heyecan işidir. Sienna Sokağı, elli beş numara... Hani Polanski'nin "Piyanist" filminde gördüğünüz duvarın aslı...
Kendi kendini müze bekçisi ilan etmiş ihtiyar Mieczyslaw Jendruscak'a acıyıp 200 Zloty toka etmek ne işidir, onu da siz söyleyin!
Alman işgaline karşı ayaklanan kahramanların sığınmak zorunda kaldıkları "kanal"ın, Türkçesi lağımlardan birinin ibret olsun, gençler öğrensin, yaşlılar unutmasın diye saklanmış "rögar" kapağını görünce heyecandan tir tir titremek bir yaşama biçimidir...
Andrzej Wajda'nın o unutulmaz "Kanal" filminde oynar gibi hissetmiştim kendimi...
Bir mum yakmakla yetinebildim lağım kapağının yanına.
Ama o başka bir ayaklanma, asıl ayaklanma... 1944 yazı ve sonbaharı... Getto ayaklanması, yani Yahudi ayaklanması daha öncedir, 1943 ilkbaharı...
Komünistlerin yaptıkları kişiliksiz, kimliksiz sosyal konutlar arasında, o efsanevi sokakları aramak bir tutku işidir... Zlota Sokağı, Gensia Sokağı, Mila Sokağı...
Mila Sokağı, 18 numara... Getto ayaklanmasının lideri Mordohay Anielewicz'in karargâhı...
Sokağı buldum, evi arıyorum, bakarım bakarım yerinde yeller eser, bizim hanım dedi ki "tam önünde duruyorsun"... Döndüm baktım, bir tümsek... Dümdüz edildikten sonra kalan molozlar... Anıt yapmışlar.
Orada öldüler. Mordohay babamla yaşıttı. Mordohay yirmi dört yaşında öldü, babam yetmiş iki yaşında.
Mezarları bile yok, duman olup dağılan altı milyon kişi gibi. Bacaklarından tutulup ağaçlara çarpa çarpa öldürülen üç yaşında kız çocukları gibi.
Fakat bunlar koyun gibi boğazlanmayı reddettiler, "nasılsa öleceğiz, dövüşerek ölelim, onurumuzu kurtaralım" dediler ve tam yirmi sekiz gün dayandılar... Ağır silahlara, toplara ve tanklara karşı çakaralmaz, altıpatlar tabancalarla...
Faşistlere bastılar kurşunu, bastılar kurşunu... Yitzak Zukerman, Dvora Baron, Tosia Altman, Arthur Zygielboym, Pola Elster... Ve Mordohay'ın sevgilisi Masha... Yoksa Zivia mıydı?
Ben de Hotel Bristol'da, savaştan sonra yargılanıp asılan "getto kasabı", SS komutanı Jürgen Stroop'un kaldığı süitin hemen bir üst katında kaldım, iyi mi? Buna üzülmek, bundan utanmak bir gönül işidir. Dedim ya, manyak işidir.
Dün gazetede okudum, şimdi de Marek Edelman ölmüş. Direnişçilerin sonuncusu...
O da babamla yaşıttı, doksan yaşında yatağında öldü. İsrail hükümetlerine çok kızıyor, Filistin politikalarını şiddetle eleştiriyor, "Almanlar'ın bize yaptıklarının benzerini biz şimdi Araplar'a yapmayalım" diyor, tabii bir milli kahraman, "koskoca Edelman" olduğu için kimse de ona ağzını açamıyordu.
Getto direnişçileri içinde yatağında ölen tek kişi oldu. Doksanını göreceğini tasavvur edebilir miydi? O sıralar henüz doğmamış bir Türk çocuğunun, altmış altı yıl sonra çıkıp arkasından ağıt yakacağı aklına gelebilir miydi?
Hangi havrada tören yapılacaksa, ben elhamdülillah Müslüman'ım ama, yiğidim arslanım Marek'e lütfen benim için de bir "kadiş" okusunlar, varsa böyle bir uygulamaları: Yisgadal v'yiskadaş, ş'mayh rabo... B'ol'mo di v'ro şir usayh... V'yamlih malhusayh, b'ha yayhon uvyomayhon...
Omayn...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA