Eh, Nazlı Hanım bile (Ilıcak) "niyetimiz Tahkikat Komisyonu'nun meşruiyetini tartışmak değil" dedikten sonra, bize halt etmek düşer!
Gençliğin hiç umurunda değil ama bugün 27 Mayıs... İster istemez anılara dalıyor insan... Kırk dokuz yıl, şaka değil, kırk dokuz yıl...
Atlas Sineması'nda Fritz Lang'ın "Mihracenin Gözdesi" ve "Hint Mezarı" filmleri, tabakta yeni çıkmış yemyeşil çakal eriği, radyoda kış boyunca hep çalmış Portofino... Ve de Tony Dallara'nın yeni San Remo parçası, Romantica...
Philips radyomuzda ayrıca başbakanın (pardon, "başvekilin"), kırık ve yorgun sesi...
Kara kıvırcık saçlı, kara gözlü, bacak kadar da bir velet: Galatasaray öğrencisi 81 Engin Ardıç. Daha o zamandan gözlüğü bile var.
Hep nalına mı vuracak, azıcık da mıhına vursun bakalım. "Demokrat Parti'nin attığı bazı yanlış adımlar..."
Nelerdi onlar? Yalnızca şu komisyon meselesi mi?
Erken seçime giderek ortalığı yatıştırmamak mı? Seçime daha tam bir yıl vardı ama, nasıl 1958 seçimleri bir yıl önceye, 1957'ye çekildiyse, bu da öyle yapılabilirdi tabii. (Menderes bunu beceremedi. Basireti bağlandı. Üstelik korkuyordu. Oysa büyük bir ihtimalle seçimi gene DP kazanacaktı!
Riske girmedi, herşeyi "tümden" kaybetti.)
Bence, bürokrasiyi hem aç bırakmak, hem de ona hakaret etmek! Asıl yanlış buydu.
Güç dengelerini iyi değerlendirememek, Ankara'nın gizli şifrelerini otuz yıldır orada yaşadığı halde okuyamamak... Herhalde.
Bunlar "görünür" hatalar.
Bendeniz Menderes'in sonunu getiren yanlışları asıl buzdağının dibinde, suyun altında ararım.
Çiftçi olduğu için "tarımda makineleşmeyle" yetinmek, ticareti canlandırmanın sanayileşme atılımına dönüşememesi... Turizme sırt çevirmek, yani "dünyanın gidişatını" görememek örneğin... (Turizm konusuyla hiç mi hiç ilgilenmedi, önerenleri tersledi.)
Becerip de Türkiye'ye televizyon kuramamak örneğin...
Fakat bütün bunların daha genel, daha köklü bir açıklaması, bir temeli var: "Kendisine CHP ve İnönü tarafından çizilmiş olan gerek siyasi gerek ekonomik çerçevenin dışına çıkamamak!"
Çünkü bu adamların hepsi CHP kökenliydi sonuçta... O zaman şöyle söyleyeyim: "DP'yi, aslında CHP'nin bir hizibi, alt tarafı rakip hizibi olmaktan kurtaramamak!"... Tek parti diktası için kurulmuş olan sistemi gerçekten demokratikleştirememek, eline geçirince üstüne yatmak, kendine yontmak.
Altyapıyı değiştirememek, siyaseti de ekonomiyi de "libere" edememek, kambiyo rejimini değiştirememek, KİT'leri özelleştirememek...
İnönü'ye karşı çıkmak ama İnönü'nün "kapalı Türkiye'sine" yapışıp kalmak. Ustasından gördüğünden şaşmamak. Ne kadar öfke duysa da, aslında İnönü'ye "bilinçaltı bir hayranlık beslemek"...
Yani, özetle, Özal'ın 1980'de yaptığını 1950'de yapamamak!
Eh, Özal CHP kökenli değildi ki!...
Bayar, Menderes ve arkadaşlarının en büyük günahları, "aslında bir tür CHP'li olmaktan kurtulamamaktır".
Yoksa, zamparalıkları falan değil. Ona ancak basın abazanları bozulurlar. Kendileri yapamadıkları için.