Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'ün sorularını yanıtlarken şöyle demiş:
"Eğer Avrupa Birliği, Türkiye'yi üye yapmak isterse biriki senede üye olur Türkiye... Üye yapmak istemezse de çeşitli konuları gündeme getirerek uzatabilir.
"Burada çıkarların güçlü bir şekilde buluştuğu noktayı yakalamamız lazım. Eğer öyle bir nokta yakalanmışsa referandum şartını koyan kaldırabilir de...
"Ben artık Türkiye'nin reddedilebilecek, bekletilebilecek bir konumda olmadığını düşünüyorum." Bozkır meselenin "iradi" yanına değiniyor. Tabii bir "yapısal -sosyolojik" sorunlar var. Örneğin:
Din ve din diye sunulan tutuculukla yoğrulmuş hayat tarzları. (Berlin'i ilk gördüğümde, Almanların sabrı ve hoşgörüsü karşısında şaşırmıştım. Milyonluk bir Alman topluluk, Türklerin Almanya'da yaşadığı gibi Türkiye'de yaşamaya kalksa, Türkler gibi konuşsa ve davransa; ciddi kavgalar çıkar.)
Türkiye'nin, Birliğin karar alma mekanizmalarını etkileyecek ölçekteki nüfusu.
Yukarıda saydıklarım, siyasi iradeyi aşan, değişmesi zor sorunlar. İnsanların davranış biçimleri uzun süre aynı kalacak. Nüfusu azaltmak da mümkün değil.
Ama bir de "tamamen iradi yani siyasi" meseleler var. Bunlar kanun ve yönetmelik çıkartarak, devlet görevlilerini eğiterek, çeşitli tedbirler alarak üstesinden gelinecek meseleler...
Güncel bir örnek vereyim: Avrupa'dan IŞİD'e birçok katılım oluyor. AB ülkeleri bu yüzden hop oturup hop kalkıyor.
Başta Almanya'nınki olmak üzere Avrupa medyası, Ankara'yı, IŞİD'e katılmak üzere ülkeye gelenlere göz yummakla eleştiriyor. Daha başka eleştiriler de var.
Bugüne kadar Ankara bu eleştirileri sonlandıracak, yani AB ülkeleri medyasını ve kamuoyunu tatmin edecek bir cevap vermedi.
Şimdi bu sıkıntıya bir de, İlerleme Raporlarında yer alan ve dozu her yıl giderek artan demokrasi, hukuk ve insan hakları konulu eleştirileri ekleyin...
Volkan Bozkır, elbette Avrupa zihniyetini benden daha iyi bilir: Söz konusu eleştiriler devam ettiği sürece, AB üyeliği hayal olarak kalacaktır. Yanlış mı?