BJK'nin unutulmaz Başkanı vefat ettiğinde ardından bakın gazetelerde neler yazıldı:
"16 yıl boyunca mütevazılığı, babacanlığı, fair- play ruhunu öne çıkaran eylem ve söylemleri ile sadece Beşiktaş'ın değil, Türk futbolunun Onursal Başkanıydı..."
"Futbolun son efendisini kaybettik...
Türk sporu sadece başkanı değil, centilmenliğin, zarafetin nezaketin ve hoşgörünün simgesini de yitirdi..."
Başka örnekler de verilebilir.
Hepsi Süleyman Seba'nın vefatına bu açıdan yaklaşıyor: Beyefendi duruşu, rakiplere gösterdiği saygı...
Bu ve benzeri sıfatlar Süleyman Seba'yı doğru biçimde anlatıyor mu? Evet anlatıyor.
Ayrıca yakınlarının, sevenlerinin, Beşiktaşlıların ve futbol camiasının duymaktan hoşlandığı, üzüntülerini bir nebze olsun dindiren sözler bunlar.
Ancak eksik; hem de çok eksik!
Süleyman Seba'nın Türk futbol tarihindeki önemi, sadece "saygı duyulan" bir insan olması mı? Yani sadece kişisel özellikleri mi? Karakteri mi, mizacı mı? Değil...
Hayatta saygı duyduğumuz, centilmen, nazik nice insan var. Unutulup gidiyorlar.
Öldüklerini duyduğumuz da, "Aa, çok iyi insandı" diyor ama sonra tekrar unutuyoruz.
Süleyman Seba ise bir karakterden ibaret değildi. Asıl başka bir şeyi daha gerçekleştirmişti.
Ama o noktaya gelmeden önce, daha önce de değindiğim bir sözü hatırlatmak isterim: "Türkiye'nin sermaye, doğal kaynak, yetişmiş insan gücü eksiği... Ama bu ülkenin en temel sorunu kötü yönetimdir.
Türkiye'nin sorunlarının yarısı, yönetimle ilgilidir."
Bu sözün ne kadar yerinde bir saptama olduğunu üniversite bitip de hayata atıldıktan sonra fark ettim.
Türkiye kötü yönetiliyordu: Şirketleri kötü yönetiliyordu, belediyeleri kötü yönetiliyordu, devleti kötü yönetiliyordu... Ve tabii futbol kulüpleri de kötü yönetiliyordu.
Mesela Fenerbahçe kolayını bulmuştu:
İki veya dört yılda bir, zengin bir işadamı ikna ediliyor... Fenerbahçe'ye başkan olmanın sağladığı şöhret ve itibar karşılığında, parası alınıyordu.
Önce teşkilat, sonra para
Süleyman Seba ise emekli memurdu. Kulübe verecek tek kuruşu yoktu. (Pardon vardı:
Kapıyı tırmalayan acil borcu, Akaretler'deki evini "ipotek ettirerek" ödemişti.) Ali Şen'in tabiriyle, "zengin değildi ama itibar sahibiydi..."
Ancak o da eksik... Daha da önemlisi Süleyman Beyin, kulübe dair bir vizyonu vardı:
BJK nasıl yönetilmeli? Paralar harcanırken nelere öncelik verilmeli? Hangi hedefler için çalışılmalı?
Velhasıl Süleyman Seba, "gayet iyi" yönetti. Savruk haldeki BJK'yi toparladı, dirlik düzenlik getirdi.
Tam da bu sayede sekiz kongre kazanarak 16 yıl boyunca başkanlık yaptı.
Döneminde 20'den fazla kupa kazanıldı, üç yıl art arda şampiyon olundu. Kulübün borçları ödendi, kasası dolmakla kalmadı, birçok görkemli tesis yapıldı.
Süleyman Seba bir kuruluşun iyi yönetilmesi için çok paraya gerek olmadığını ispatlayan başkandır. İlişki tam tersidir:
İyi yönetim, çok para getirir.
Sportif başarı için sansasyonel transferlerin şart olmadığını öğreten başkandır.
Ünlü olmak, saygı görmek için her gün medyada gözükmenin, ileri -geri konuşmanın, rakiplerle kavga etmenin gereksiz olduğunu dünya âleme gösteren başkandır.
İnsanın içini ısıtan o şahane karakteri ise yaptığı muhteşem hizmetlerin üstündeki kremadır, çilektir.
Mekânı Cennet olsun.