Şu güzelim bayram günü mizahtan söz edelim: Şakalar, fıkralar, komik olaylar... Felsefe de, sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve elbette biyoloji de ilgilenmiştir mizahla:
Niye güleriz? Neye güleriz? Hangi ortamda güleriz? Gülmemizin yasak olduğu, kahkahamızı tutmamız gereken durumlar hangileridir? Gülerken hareket ettirdiğimiz kaslara sinyalleri beynimizin hangi bölgesi yollar?
Felsefenin babası sayılan Eflatun, çeşitli kavramları irdeleyen diyaloglarında mizahı kullanmıştır... Fransız filozof Bergson'un yazdığı "Gülme: Komiğin Anlamı Üzerine" adlı üç makale, kitap halinde Milli Eğitim Bakanlığı'nın Klasikler serisinden Türkçeye de çevrilmişti.
Kimin kime şaka yapabileceği, kimin şaka yapamayacağı antropologların sevdiği konular arasındaydı. ("Arasındaydı" diyorum çünkü dünyada keşfedilmemiş, dolayısıyla araştırılmamış topluluk kalmadığı için, artık bu konuda pek makale çıkmıyor.)
Bildiğimiz örnektir: Evin erkeği, kendi babasından çekinirken, oğlu, başkalarına çatık kaşlı olan dedesiyle "al takke ver külah" oynar. Ona olmadık şakalar yapar. Dayı sevecen, amca somurtkandır genellikle.
Bilhassa Doğu toplumlarında iktidar sahipleri, başkalarına (astlara) şaka yaparlar ama kendilerine şaka yapılmasından pek (hatta hiç) hoşlanmazlar.
Nerede iktidar, bilhassa otoriter bir iktidar varsa, onu rahatsız eden bir durum olarak mizah da vardır. İktidarı sadece siyasi iktidar olarak düşünmeyin. Neticede olayın özü, "Benim dediğimi yapın, ötekilerin dediğini yapmayın" olduğuna göre... Din de kendine has bir iktidar alanı yaratır.
Karakaşları hep çatık duran Şii lider Humeyni'nin lafını hatırlıyor musunuz? "İslam'da şaka yoktur, mizah yoktur, gülüp eğlenmek yoktur" demişti: "Çünkü ciddi olan bir şeyde kahkaha bulunmaz..." (Bıırr!Yaz günü ürperiverdim.)
Dalkavuk mizahı
1980 darbesini yapan Kenan Evren Cuntası, mizahtan hoşlanmazdı diye hatırlıyorum. Bir Anayasa hazırladılar. Halkoyuna sunulacak. "Şu tarihe kadar istediğinizi söyleyin, sonra sesinizi kesin" dediler.
Yasak başlayınca, Bedri Koraman bir karikatür çizdi, olay oldu: Kaleciyi kale direğine sıkı sıkı bağlamışlar... Kale bomboş... Penaltıyı atacak olan futbolcu, sırıtarak topa doğru yaklaşmakta...
Dediğim türde iktidarlar her fırsatta, "Gülme ve güldürme" derler. Tabii kendilerini pohpohlayan veya rakipleriyle dalga geçen mizah olursa başka... O zaman önce kendileri güler.
Olay böyle cereyan ediyor diye dalkavuk mizahını aşağılamaya kalkmayın. Onun da bir raconu vardır.
Fıkrayı bilirsiniz: Padişah, patlıcanın lezzetini övdüğünde de, yerdiğinde de, dalkavuk "Haklısınız Sultanım" deyince... Arkadaşları dalkavukla dalga geçmiş: "Yahu nasıl olur da hak verirsin, patlıcan aynı patlıcan..." Dalkavuk kendisine laf edenlere kızmış: "Ben patlıcanın değil, Padişahımızın dalkavuğuyum!"
Mizah yapanları da, mizaha değer verenleri de severim. Bunda tek ölçütüm zekâdır. Espri kaliteli mi, değil mi; ona balarım. "Gülmeyin ve güldürmeyin" diyenleri ise hiç mi hiç sevmem.
Çünkü ben de 'Şarlo'nun yaratıcısı Charlie Chaplin gibi düşünüyorum: "Kahkaha atmadan geçen bir gün çöpe gitmiştir..."